Asaf
Balım'ı arabada beklerken gerginlikle yerimde kıpırdanıp duruyordum. Aşırı bir panik hali içindeydim. Öyle ki avuç içlerimim terlediğini hatta ellerimin titrediğini hissedebiliyordum. Yan koltuktaki su şişesini alıp kafama diktim. Şimdi biraz daha iyi hissediyordum. Hadi ama adam öldürmeye gitmiyoruz sadece kahve içeceğiz!
Ellerimi pantolunma sürtüp bina kapısına bakmaya başladım. Son anda vageçmezdi değil mi? Gelecekti değil mi? Yaklaşık 7 dakikadır burada duruyordum ve o bana "5 dakikaya aşağıdayım." diye mesaj atmıştı. Gelmesi gereken süreyi iki dakika çoktan aşmıştı. Eğer üç dakika daha geçerse yukarı çıkmayı düşünüyordum şahsen. Arabada beklemek beni daha gergin yapıyordu çünkü. Ama Balım'ın evine girmek? Hayır orası Aysel ablanın evi. Yok Balım. Hayır Balım'a. Odasını çok merak ediyordum ama. Acaba nasıl düzenlemişti? Ya da kitaplığında ne tür kitaplar vardı? Kimlere hayranı mesela? Ne tür şarkılar dinlerdi? En sevdiği renk neydi?
Keşke bütün sorularımı aniden sorabilseydim. Ama geçen sefer sınıfta öyle yaptığımda soruların yarısından çoğunu unutmuştu. Ben de ikinci kez soramamıştım. Haklarım boşa gitsin istemiyordum şimdi. Hepsini teker teker, ortalığı karıştırmadan ve garip olmadan sormam lazımdı.
"Asaf!"
Kafam sorularla doluyken karşıdan buraya doğru yürüyen tatlı çocuğu fark edememiştim. O çoktan arabaya yanaşmıştı bile. Üzerinde açık mavi bol bir tulum vardı. Kemer incecik beline dolanmış, kazağı pastel renklere boyanmıştı. Kıyafetlerin içinde kaybolmuş gibiydi ama çok da tatlı duruyordu. Özellikle bu şirin renkler ona çok yakışıyordu. Ona gülümsedim. O da bana gülümsedi. Elimle yolcu tarafına geçmesi için işaret ettim.
"Atla! Gidiyoruz!"
Hızlıca o tarafa geçip arabaya bindi. Sırtındanki çantayı önüne aldığında, çantanın varlığını yeni fark ediyordum. Ördekli miydi o? Gülümsememi tutamazken önüme döndüm. Elimi çeneme yaslayıp gülüşümü gizledim. Beni bu halde yakalasa kesin kızardı. Ama bu bile beni gülümsetiyordu.
Gözlerimi yeniden ona çevirdiğimde emniyet kemeriyle büyük bir savaş veriyordu. Geçen seferde kemeri takması üç dakika sürmüştü. Sanırım biraz zor oturuyordu yuvasına. Tabi ben bizim araba olduğu için alıştıktım da orası ayrı mesele. Biraz daha beklesem de birlikte geçirmemiz gereken süreyi burada kaybetmemiz gerektiğini düşünüp sabırsızlığıma yenik düştüm.
"Daha fazla bastırmalısın yanlış yapıyorsun."
Elinin üstüne bastırıp kemeri yerine oturtum. Bunu beklemiyor olacak ki irkildi. Gözleri gözlerimi bulduğunda bile elim elinin üstündeydi. Bir süre bakıştıktan sonra elimi çekmeyi nihayet akıl edebildim. Ancak kalbim son sürat atıyordu.
"Ü-üzgünüm." dedim telaşla.
Anahtarı çevirip arabayı çalıştırırken sonunda yola çıkmıştık ama ben onun yüzüne dahi bakamıyordum.
***
Arabayı sonunda park ettiğimizde Balım arbadan inip pıtı pıtı etrafta dolaşmaya başlamıştı bile. Oldukça heyecanlı duruyordu. Gerçi ben de çok heyecanlıydım ama. Kalbim yerine sığmıyor gibiydi resmen.
Hava kararmaya yüz tutmuş, güneş battı batacaktı. Karşımızdaki tatlı restoranın ışıkları ışıl ışıl yanıyordu. Akşam olmasına rağmen ağaca nazikçe dolanmış renkli ışıklarla etraf rengarenk ve aydınlıktı. Restronanın beyaz ve hoş teması bulutların üstünde gibi hissettiryordu. Buradan gördüğümde bile rahatlamış hissediyordum burayı. Özel yerlerimden biriydi. Huzuru bulduğum yerlerden biriydi. Ama aynı zamanda onunla paylaşmak istediğim yerlerden biriydi. Ona göstermek, bana özel olanı bize özel kılmak istemiştim. Bize ait bir şey olsun istemiştim.
Şimdi düşünüyordum da bir şeyleri paylaşmak istediğin birinin olması ne güzel bir histi. Bu zamana kadar bundan nasıl mahrum kalmıştım ki? Neden onunla daha erken tanışamamıştım? Nasıl olur da onun parıldayan ışıltısını fark etmezdim! Bu bir saçmalık olmalıydı.
Gözlerim Balım'a kayarken onun gözleri yoldan köpeğiyle geçen birinin üzerindeydi. Büyük, kabarık tüyleri olan kahverengi köpeğe bakıp gülümsüyordu. Onun hareketlerini incelikle takip etti ve onlar sokaktan geçip gidene kadar gözlerini çekmedi. Bütünüyle gülümsüyordu. Sanırım bir gün birlikte yaşayacak olursak köpek sahiplenmeyi düşünmeliydim.
Gözlerini bana çevirsin diye hevesle bekledim. Konuşmak isteğiyle dolup taşıyordum ama ona anlatacak bir şeyim de yoktu ki... Ama o konuşsun çok isterdim. Onu dinlemeyi çok isterdim. Keşke bana her şeyini anlatsaydı. Beni karşısına alıp gün içinde ne yaptığına kadar bahsetseydi her şeyden. Onun sesini dinlemek ne hoş olurdu. Kim bilir nasıl anlatırdı olanları, neleri sevine sevine hevesle söylerdi bana?
Balım bana dönünce göz göze geldik. Bu kadar yakınında olmamı beklemiyor olacak ki irkildi, gözleri büyüdü. Gülümsedim. Etrafının bu kadar farkında olmayışı ne kadar komik ve tatlıydı. Elimi bileğine sararken nazikçe okşadım. Restorana doğru ağır ağır ilerlerken çok huzurluydum. Adımlarımı yavaşlatıyordum ki yol bitmesin. Elimin sıcak hissi onun bileğinden gitmesin.
Biz resterona girerken kapıdaki çan çaldı. Garson bize dönerken gülümseyerek:
"Hoşgeldiniz." dedi nazikçe.
Gülümseyerek başımızla selam verdik. Ben Balım'ı cam kenarındaki hoş masaya çekiştirirken o etrafa göz atıyordu.
Restoranın içi dışından güzeldi. Koltuklar açık pembe ve kabarıktı. Masalar ise beyazdı. Her masaya özenle papatya vazoları konulmuş; duvarlar, pastel rengi, desenli duvar kağıtlarıyla süslenmişti. Tavandan beyaz bulutlara benzer ışıklı süsler sarkıyordu. Sanki başımızın üstünde gökyüzü varmış gibi...
Balım'ın dudakları hayretle o şeklini alırken ben onun bu şaşkın hallerini izlemekle meşguldum.
"Çok güzel." diye mırıldandı içtenlikle.
İçimden ona sarılıp, göğsüme bastırmak geçse de kendimi tutarak sadece kafamı sallamakla yetindim. Tatlılığı beni zorluyordu. Bileğini istemesem de bırakıp karşısına oturdum. Hevesle yerinde kımıladanan çocuklar gibiydi şu an. Onun bu hali beni gülümsetirken elimi çeneme yasladım.
"Buraya gelmekten mutlu musun?" diye mırıldandım keyifle gülümseyerek.
Kafasını salladığında o da gülümsüyordu. O kıvır kıvır saçları dalglanırken onu izledim. Gözleri kısılına kadar gülümsüyordu. Yanaklarındaki gamzeler içine göçüyordu ve beyaz dişleri göz önüne serilirken oldukça güzeldi. Benim için izlemesi çok hoş bir görüntüydü. Ve bu gün bunun keyfini istediğim kadar çıkarabilirdim. Bu da beni bu günün en şanslı adamı yapıyordu.
Yeni bölümmm
Okuduğunuz için teşekkür ederimmmm💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Sever Misin? (bxb)
Romance[Yarı texting] 053******** yazıyor... 053********: Şey 053********: Asafcığım 053********: Yarın sıranın sağına değil de soluna oturur musun? *Text- Düz karışık* Tatlış, soft, genel olarak entrikasız bir hikaye düşünüyorum.