18. On Your Knees

4.6K 481 282
                                    

Küfür veya hakaret içeren yorum YAZMAYIN! Hiç olmadı sansürleyin kardeşim çok basit ya, germeyin beni. Ne kadar yazarsanız yazın siliyorum zaten. Ben bu kitabı ciddiye alıyorum ve büyük bir emek vererek yazıyorum. Kurgusu ve yazımı saatlerimi alıyor. Siz de en azından saygı gösterin istiyorum, çok şey değil.

Neyse iyi okumalar diliyorum, oy verirseniz sevinirim ✨

🌕🌕🌕

Jungkook mutlak bir sessizliğin hakim olduğu bir odaya araladı gözlerini. Bakış yönü beyaz tavana doğruydu, birkaç defa göz kapaklarını açıp kapattı, göğsünün ortasındaki boşluk hissi ağrı verecek kadar büyüktü. Ona odaklanmaya çalıştığında başına bir ağrı girdi ve olanları bir bir hatırlamaya başladı.

Yugyeom ile buluşmak için Taehyung'un Namsan'daki konutundan ayrılışı, Hoseok'u atlatmak için verdiği binbir uğraş, bankaya gidişi, orada güvenlik görevlisi sandığı alfanın kendi lunar güçlerinin bir benzerini yine kendisine karşı kullanması ve nihayet hatırladığı son yüzün sahibi Kim Namjoon.

"Kendine geldin mi küçük prens?"

Jungkook duyduğu sesle yatırıldığı koltuktan hızla doğrulmaya çalıştı ama uzun süredir hareketsiz kalmış olmalıydı ki baş dönmesiyle karşılaştı.

"Acele etme." Bir diğer ses sağ tarafından geliyordu, o sesin kim olduğunu tahmin edebiliyordu, onunla defalarca muhabbet etmişti.

"Hyung?" dedi gözleri Kim Seokjin'i bulduğunda. Büyüğünün yüzünde her zaman görmeye alışkın olduğu o yumuşak ifade yoktu. Biraz şüphe barındırıyordu gözleri biraz da hayal kırıklığı.

Omega gözlerini kırpıştırıp etrafına göz gezdirdi. Bir rezidans ta olmalıydılar, karşısındaki camın şehre kuş bakışı sağladığı görüntü bunu kanıtlıyordu. Sade döşenmiş bir odada bulunuyorlardı. Daha çok bir salon gibiydi burası, uzun iki koltuk ve Seokjin ve Namjoon'un oturduğu tekli kanepeler vardı, tam ortalarında cam bir sehpa duruyordu. Koltukların yönü televizyona bakıyordu ve ünitenin etrafında özel koleksiyon olduğunu düşündüğü figürler vardı.

Bakışları tekrar karşısında oturan Namjoon'a döndü, onu ilk görüşünde de kendisine böyle bakıyordu. Soğuktu bakışları, Taehyung'a çok benziyordu bu yönden. Ya da bu soğukluğu kendisine has olabilirdi, çünkü onu banka kasasında gördüğü düşünülürse Namjoon düşündüğünden daha fazla şey biliyordu.

"Jimin sana küçük prens diyor ama uyuyan prensesten farksızsın. Kardeşim güzelliğine mi düştü yoksa diğerlerinden farklı oluşuna mı bilmiyorum."

Bakışları karşısında oturan ve kendisinden bir hayli küçük olan omeganın üzerinde yargılar gibi aşağı yukarı dolaştı. Jungkook bundan rahatsız olmuştu, oturduğu yerde kıpırdandı. Bu alfaya cevap vermekten niçin çekiniyordu bilmiyordu, başka birisi bu lafları ona karşı söylemiş olsa çoktan ağzının payını verirdi.

"Hayatım." dedi Seokjin, omegayı korkutmak istemediği belliydi. Sevgilisinin göğsünde kollarını bağlayarak karşısındaki çocuğa gönderdiği sert bakışlar onu rahatsız etmişti.

Pekala, Jungkook'un hiç de sandıkları gibi bir çocuk olmadığını çoktan anlamıştı ama daha önceden onunla kurduğu yakınlık ona karşı çektiği soğuk perdeyi güçsüz kılıyordu.

"Seokjin'in hatrına evimin salonunda oturabiliyorsun çocuk."

Jungkook ona bir bakış attıktan sonra yutkundu, neden feromonlarını üstüne gönderme ihtiyacı duymuştu ki. Zaten onun evindeydi, baskılanmaya ihtiyacı yoktu.

Shoot Love - TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin