Bölüm şarkısı: Taylor Swift - Blank Space
Soğuğun yüzüme doğru çarptırdığı saçlarımı sinirle geriye doğru savurdum. Rüzgar çok şiddetliydi ve saçlarım yüzüme yapıştığı için önümü göremiyordum. Ama saçlarımı savurmam bir işe yaramamış, saçlarım yüzüme tekrardan bir mıknatısla çekilircesine geri yapışmıştı.
Bu sefer de filmlerdeki gibi saçımı üfleyerek geri atmaya çalıştım. Ama sonra, önüme aldığım rüzgarın üfleyişimden çok daha şiddetli olduğunu farkederek kendimi aptal gibi hissettim.
En sonunda pes ederek önümü saçlarımın arasından görebilme umuduyla yürümeye devam ettim.
Yaklaşık 10 dakikadır hiç durmadan hızlı hızlı yürüyordum. Bunun sonucu olarak bacak kaslarım alev almışçasına yanıyor gibi hissettiriyordu. Ama havanın soğukluğu yüzünden hız kesmemem gerekiyordu. Birazcık yavaşlarsam donacakmışım gibiydi.
Bir yandan da yerdeki çamurlu tuzaklara -sulara- basmamaya çalışıyordum. Bunu yaparken bir fizik profesörü gibi hesaplamalar yaparak basacağım yere karar veriyordum.
Hava ciddi manada çok soğuktu. Rüzgar öyle bir sertlikte esiyordu ki tenime değdiği her kısmı yakıyordu. Hatta soğuktan hücrelerimin titrediğini bile hissedebiliyordum.
Yürümemi daha da hızlandırarak sonunda marketin sıcaklığına attım kendimi. Marketin girişindeki elektrikli ısıtıcıya ellerimi uzatarak ellerimin biraz olsun ısınmasını ve hissetmeye başlamasını sağladım.
Bu havada markete gelmek için çok geçerli bir sebebim vardı. Öyle zevk olsun diye gelmemiştim bu markete. Havanın bu acımasız soğuğunda amaçsız bir donuş değildi benimkisi.
Canım jelibonlu puding çekmişti.
Jelibonlu puding mi olurmuş diyerek yüzlerinizi ekşitmeyin hemen! Kendi keşfim olan bu enfes lezzet her kızın damak zevkine uyabilecek türden. Hele ki bir de duygusal gününüzdeyseniz yemek isteyeceğiniz yegâne şey jelibonlu puding. Ben bu konuda tarifime oldukça güveniyorum açıkçası.
Ben de öyle günlerden birindeydim.
Sebepsiz yere depresyonda gibi hissediyordum. Bir nedenim yoktu ama mutsuzdum. O yüzden bugün depresyon modunda gezmeye karar vermiştim.
Kendi kendime, bu depresyonu jelibonlu pudingsiz atlatamayacağıma karar verip üzerimdeki tavşanlı pijamamın üzerine geçirdiğim pantolonum, üstünde de yine tavşanlar olan pembe pijamamın üzerine giydiğim uzun ve bol kazak, bütün bunların da üzerine aldığım uzun kabanımla kendimi markete sürükledim.
Markete girer girmez, artık ezberlediğim jelibon reyonuna yönelirken bir market sepeti kapmayı da unutmadım.
Jelibonların bulunduğu reyonda en az 20 çeşit jelibon vardı. Bütün jelibonları almak ve tıka basa jelibon yemek istiyordum. Jelibonların hepsi gözlerimin parlamasına ve ağzımın sulanmasına neden oluyordu.
Bu kadar jelibon arasında karar vermeyeceğimi bildiğimden, yolda çilekli ve dışında küçük şeker parçacıkları olan renklilerden almaya karar vermiştim.
Çilekli olanlardan bir paketi göz hizamdaki raftan kapıp sepetime attım.
Renkli olanların bulunduğu paketler ise en üst raftaydı. Ve en üst raf bayağı yüksekteydi.
Boyum sırık gibi olmasına ve parmak uçlarımda yükselmeme rağmen uzanamadım pakete. Bunun sonucunda paketi zıplayarak alma fikri düştü aklıma.
Yine o muhteşem fizik hesaplamalarımı yaptım ve pakete zıplamak için pozisyon aldım.
Profesyonel bir basketbolcu edasıyla konsantre olmuştum. O jelibonu alacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
● KARANLIK ●
Teen FictionKaranlık... İnsan karanlıkta savunmasızdır. Göremez etrafında olup bitenleri. Yaptığının doğruluğundan emin olamaz karanlıkta. Bilemez çünkü, bilinemez. Karanlık, bilinmezdir. Ama aynı zamanda karanlık, saklar bir insanı diğer her şeyden. Koruyup ko...