Bölüm biraz gecikti farkındayım. Ve bunun için sizden çok çok özür dilerim. Pek zevk alamadım şu sıralar yazmaktan. Umarım bölümü batırmamışımdır :3
Bölüm şarkısı: Linkin Park - Somewhere I Belong
Evimize doğru yol alan taksi kısa bir süre sonra evimizin önünde durmuştu. Azra taksimetredeki miktarı taksi şoförüne uzattı ve arabadan yavaşça indik.
Arabadan inince Azra "Hadi sen eve gidip uzan. Ben ilaçları alıp geliyorum." dedi.
Kafamı olumlu anlamda salladım ve eve doğru yöneldim.
Bu fikre sevinen bacaklarım ve vücudumun yorgun parçalardan oluşmuş diğer kısımları son güçleriyle beni eve taşıdı.
Evin kapısını anahtarın metalik sesi eşliğinde tek hamlede açtım ve sıcak eve doğru süzüldüm.
Yine soğuktan donmuştum. Resmen botlarımı çıkarıp evin zeminine bastığımda yer ayaklarımdan daha sıcaktı.
Montumu çıkarıp astıktan sonra minik odama doğru yöneldim. Üzerimdeki kıyafetlerimi de dökünüp yatağıma bir halı misali serildim.
Hayatımda hiç bu kadar yorgun hissettiğimi hatırlamıyordum. Ruhum da bedenim de ayrı ayrı yorulmuştu. Sanki yorgunluktan ruhum bedenimden ayrılmak istiyormuş gibi hissediyordum.
Pijamalarımı bile giymeden sıcaklığında erimek istediğim yatağıma girdim.
Gözlerimi kapatmamın üzerinden bir dakika bile geçmeden ruhumu ve bedenimi uykunun sıcak sularına bıraktım.
Kısa süren uykum tamamiyle dinlenmeme izin vermemişti. Gözlerimi kapatmamla açmam bir olmuştu.
Gözlerimi açtığımda bulunduğum oda kapkaranlıktı. Zifiri karanlıkta ellerimle bir kör gibi önümü yoklayarak yürüdüm. Bu sırada paniğe kapılmamaya çalışıyordum. Çünkü ben karanlıktan küçük bir çocuk gibi korkuyordum. Bu kadar karanlık sanki nefesimi kesiyormuş gibi hissettiriyordu.
Karanlığın beni yutacakmış gibi hissettirmesinden nefret ediyordum. Sakinleşmek için beynime sessiz mesajlar yolladım.
Ellerimle önümü yokluyordum ışığı yakmak için. Ama duvarı bile bulamıyordum.
Sonra karanlıkta ılık bir şeye tosladım. Bir bedene.
Gözlerim karanlığa alışıyormuş gibi önümdeki bedenin kimliğini kafamı yukarı çevirmemle çözmüştüm.
Bu o adamdı. Bu Karanlık'tı.
Karanlıktaki Karanlık.
Zifiri karanlıkta simsiyah parlayan gözleri gözlerimi bir kaç saniye delercesine bana odaklandı.
Sonra bana doğru bir adım attı. Adımı karşısında çok daha yakınıma girdiği için refleks olarak ben de bir adım geriye gittim.
Ama o adımlarını durdurmadı. Üzerime doğru yürüyordu. Attığı her adımda ben de ürkerek geri çekiliyordum.
"Ne istiyorsun benden?" diye fısıltılar içerisine karışıp giden bir ses yükseldi. Ses bana aitti ama dudaklarımı bile oynatmamıştım.
Kafasını yana doğru eğdi ve konuştu. "Ruhunu. Ruhunu istiyorum."
Ruhumu istiyordu. Ruhumu ona nasıl verebilirdim ki?
Kafamın derinliklerindeki ses bana onun ne demek istediğini tercüme etti. "Ölmeni istiyor." diye fısıldadı.
Bu düşünce karşısında omuriliğimden boynuma doğru soğuk bir ürperti yükseldi.
Korkak bir şekilde gözlerimi ona diktim. Hala bana bakıyordu. Ve hala gözlerinde o ölümcül kıvılcım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
● KARANLIK ●
Teen FictionKaranlık... İnsan karanlıkta savunmasızdır. Göremez etrafında olup bitenleri. Yaptığının doğruluğundan emin olamaz karanlıkta. Bilemez çünkü, bilinemez. Karanlık, bilinmezdir. Ama aynı zamanda karanlık, saklar bir insanı diğer her şeyden. Koruyup ko...