hayatta her zaman iyi hissettiğimiz,kötü hissettiğimiz bazen ise hiçbir şey hissetmediğimiz dönemler olmuştur. iyiyseniz her şey zaten iyidir,kötüyseniz buna çözüm ararsınız. bir çözüm yolu bulursunuz kendinizi iyi hissettirmek için. iyi hissetmek bir zorunluluktur,böyle öğrenmişsinizdir.ama bir şey hissetmediğimiz zaman ne yapmamız gerekiyor? sadece bunları zamana yaymayı mı beklemeliyiz yoksa nasıl hissettiğimizi bulmaya mı çalışmalıyız? şu an ne hissediyorum,ne düşünüyorum,ne istiyorum diye bunu kurcalamalı mıyız ki?
yoksa,
sadece unutmak mı isteriz?
hiçbir şey olmamış gibi mi olmasını bekleriz,neden böyle hissettiğimizi anlamamak mı isteriz,anlaşılmamak mı isteriz? veya aslında,birilerinin bizi anlıyor oluşunu mu?
ben,hiçbir zaman nasıl hissettiğimi bilemedim. iyi hissetmek ne demekti acı çekmek ne demekti? insanların beni yönlendirişine göre hissettim sadece,onların gözünden gördüm mutluluğu,hüznü,acıyı. onların anlatımlarıyla. hiçbir zaman kimseye "şu zaman çok mutlu olmuştum,bu zaman çok acı çektim." gibi cümleler kuramam. ben ne zaman ne hissettiğimi bilmiyorum. nasıl hissettiğimi bu yaşıma kadar hiçbir zaman anlamadım.
insanların anlatımıyla biliyorum bu duyguları. benim hissettiğim tek duygu varsa bu mükemmellikti. bunun üstü yoktu. mükemmellik iyi hissetmek değildi,görünüş olarak mükemmel olmaktı. insanlar tarafından mükemmel olarak adlandırılmaktı. ve ben bunu seviyordum. bunu sevmem zorunlu kılındı,ben de alıştım.
alışmak.
sorunlarımın ne olduğunu da bilemedim hiçbir zaman. mesela insanlar kötü hissettiği zaman bunu anlatarak rahatlıyor olabilir ama ben hiçbir zaman ne sorunum olduğunu bilemediğim için insanların 'dertleşmek' olarak tanımladığı şeyin nasıl olduğunu bilmiyorum.
arkadaş çevrem geniş,çoğu kişi tarafından sevilen birisiyim. ama sevgi dolu büyüdüm diyemem. mükemmelliyetçi bir aile ile büyüdüm,
sevgiyi ne kadar hissedebilirim bilmiyorum. veya ne kadar hissetmiş olabilirim,bilmiyorum.okul notlarım iyi,zayıfım,güzelim ve kendime güveniyorum. bir aile başka ne isteyebilir değil mi? çocuğun mükemmel. onu kendin yaratıyorsun. her zaman babamın dediği şeyleri yaptım. onun yanlışı neyse benimde yanlışım oydu. ne dese ikiletmezdim,şımarık çocuklar gibi olmadım hiçbir zaman. bazen 'ya olsaydım?' farklı olur muydu acaba veya eğlenceli olur muydu diye düşünüyorum.
mesela,insanların her zaman söylediği bir ergenlik dönemi vardı,insanlar yanlış kararlar alıyordu. ileride baktığı zaman utanabileceği şeyler yapabiliyordu. arkadaşlarım bundan bahsediyordu. merak ediyordum o hissi de. benim yanlış kararlar alacak zamanım olmadı çünkü en iyi şartlarda yetiştirildim.
yalnız ve özgüvensizdim ama bunu gösteremezdim. babam bana "sen choi'lerin çocuğusun,nasıl özgüvensiz olabilirsin?" diyip yüzüme tokat attığından beri kimseye yalnızlığımı da hissettiremem. annem babama göre daha anlayışlıydı. beni anlayabildiğini söylemiş olsa bile ben buna inanmazdım.
insanlar beni anlamazdı,anladıklarını söylerlerdi. çünkü anlamaya çalışmadılar bile. anlamaya değer birisi miydim? insanlar buna zorunlu değildi,benimle olmak zorunda değillerdi ben bunu her zaman kabullendim. ama en azından o zamanlar beni anladığını söyleyen bir annem vardı. bunu söylemesi beni ne kadar sinir etse bile anlarsınız ya,iyiydi.
annem öldüğünde ne hissettiğimi de bilmiyorum ben. çoğu kişi ağladığı için ağlamıştım ama büyüdükçe anlıyorum doyasıya ağlamalıydım. annemin neden öldüğünü de hiçbir zaman öğrenemedim. neye üzülmem gerektiğini bilmiyordum babam annemin ölümünü bile benden suçlu bilmişti.
babamın dediğine inanırdım ya onun yanlışı neyse yanlıştı,aynı şekilde doğrusu da oydu. ben yapmıştım ona göre. ben de öyle düşünmüştüm yıllarca. ama sonra fark ettiğimde bunun doğru olmadığını görmüştüm.
annem ve babam çok tartışırlardı ve ben bunların ortasında kalırdım. babam beni bilerek içeri göndermez daha çok kavgaya sokmaya çalışırdı. annem göndermeye çalışırdı gitmek isterdim ama gidemezdim. kalırdım orada,bir şeyler düşünürdüm.
çoğu çocuk okulu sevmezdi,ben çıkış yolu olarak görürdüm. çünkü düşüncelerim susabiliyor,evde olan gürültüyü duymuyordum. yüksek seslerden çok korkarım ben. bunu bilen sayılı insanlar vardır. veya fark eden sayılı insanlar vardır.
bu listenin başında ise soobin geliyor. choi soobin. amcam ve babam şirket yönettikleri için genelde çocukken soobin bizde olurdu. çoğu anımda o yanımda oldu. nasıl hissettiğimi bilmediğimi anlattığımda 8 yaşında bir çocuktum ve o bana her seferinde duyguları anlatıyor olurdu.
en çok sevgi duygusunu seviyordum,her anlattığında pembe rengi olduğunu düşünüyordüm. saf,temiz. bu renk beyaz bir sevgiyle buluşunca sanki daha da temiz olur gibi geliyordu. soobin benim gibi büyümedi,daha rahat ortamlardaydı ve onun sevgi dolu büyüdüğünü biliyordum. ve o da beni her zaman sevgi dolu büyütmek istedi. çocuktu sadece ama benim için çabalamaya çok küçükken başlamıştı. birbirimiz için hep biz vardık,başkası olsun istemezdik. beni en iyi o bilir.
benim abim ve ben de onun küçük kardeşiyim.
hayatım rengarenk değil. siyahlarla dolu. nasıl hissettiğini bilemeyen bir başkarakteri oynuyorum kendi hikayemde. siyah acılarla demek istiyorum ama nasıl hissettiğimi bilemeden acıları nasıl ekleyebilirim ki bu hikayeye? kaderin iplerini ben tutuyorken kafama göre bunları ekleyebilir miydim? bu doğru muydu yanlış mıydı?
ben nasıl her şeyi biliyorken hislerimi bilmiyordum? veya bu zamana kadar aramaya çalışmış mıydım?
her şeye çok alınırdım ama bunu bile belli edemezdim. insanlar gitmesin isterdim,yalnız kalmak istemezdim. düşüncelerim beni öldürsün istemezdim. kafamdaki sesler konuşsun istemezdim. beni yalnız bırakmasınlar isterdim. hiçbir kimsenin sonsuza kadar kalmayacağını biliyorum. ama ben,beni yönlendiren birisi olmayınca hayata nasıl bakacağımı bilmiyorum.
babam gidince ne yapacağım? akıllıca mı davranacağım yoksa tam bir yüzkarası mı olacağım? yoksa kendimi mi arayacağım? ben normalde nasıl birisiyim? neleri seviyorum,en sevdiğim renk ne ben bunları bile bilmiyorum ama kimsenin sonsuza kadar kalmayacağını biliyorum.
ve ben beomgyu olarak,
bir şeyler hissetmek istediğimi de biliyorum.