eve yürüyordum ama eve gitmek istemiyordum. evim sanki benim evim değilmiş gibi geliyordu bana. yabancılarla yaşıyor gibiydim,oraya ait değildim. bu düşünceler bana iyi gelmiyordu. soobin'e gitmek istedim,beni bu düşüncelerden kurtaracak ilk kişi oydu. olduğu gibi yolumu değiştirdim ve kimseye de haber vermedim. değişikliğim belli oluyordu sanırım.
bugünde hep onunlaydım. hatta bir ara bana yine onunla kalabileceğimi bile söylemişti ama ben buna alışmamalıydım. benim yeni birilerine,özellikle taehyun'a alışmam felaketti. çünkü diyorum ya,ben insanların gideceğine inanıyorum sadece. her zaman böyleydi. ama taehyun'un düşüncelerimi değiştirmesini de çok istiyordum biliyor musunuz? beni değiştirsin,düşüncelerimle oynasın istiyordum. tabii bunları düşünene kadar çoktan soobin'in kaldığı apartmanın önüne gelmiştim bile.
5. kattaydı. merdiven çıkacaktım. asansörler benlik değildi. kulağımda müzik ve aklımda düşüncelerle birlikte çıkarken yanımdan çarpıp giden kişiyi fark etmemiştim. arkama dönüp bakmama bile zaman kalmadan gözden kaybolmuştu. bunu da düşünemezdim,sadece soobin ile oturmak istiyordum. onunla bayadır konuşmuyorduk. özlemiştim. özlem duygusunu düşününce aklıma birisi daha geliyordu.
taehyun.
zile bastım ve yaklaşık iki dakika onu bekledim. adımlarını duyabiliyordum,geldiğini anladığımda kollarımı iki yana açıp aptal gibi gülümsüyordum şimdi. ama kapıyı soobin değil,mavi saçlı bir çocuk açmıştı. şaşkınca ona bakıyordum ve kollarımda hala havadaydı. aynı şekilde bana öyle sarılmış ve gülmüştü. biraz.. garipti?
"kim gelmiş?" ben gelmiştim. ama bu çocuk neyin nesiydi bilmiyorum.
"ben geldim soobin hyung!" gözleri ışıldadı birden ve hızlı adımlarla yanıma yaklaştığında mavi saçlı çocuk uzaklaşıp bizim sarılmamızı izledi. "neden haber vermedin? hazırlık yapardım." düşüncelerimden zaman mı kalıyordu diye sormak istedim ona ama.. uzaktı.
"öyle birden aklıma esti! evde durumlar pek aydınlık değil." gülümseyerek söylüyordum bunu. botlarımı çıkarıp bir yana bıraktım ve mavi saçlı çocuk kapıyı kapatmıştı. içeriden başka birinin çıkmamasını istedim.
kader. biliyor musunuz? kader denen şey vardı. ben buna inanmaya karar vermiştim. çünkü karşımda büyük gözleriyle bana bakan bir çift göz duruyordu. tanımıştım. kang taehyun'un gözlerinden başka birinin gözleri değildi. ama onun burada ne işi vardı? bu mavi çocukla mı alakalıydı yoksa soobin mi? ama soobin nereden tanıyordu ki?
"taehyun?"
"beomgyu?"
"siz tanışıyor musunuz?" biz çok yakından tanışıyoruz hyung.
"evet,sınıf arkadaşım. ama onun burada ne yaptığını anlamadım."
"yeonjun'un kardeşi."
mavi saçlı çocuğun ismi yeonjun muydu yani? 'abim evi dağıtmış.' dediğinde evi dağıtan da bu çocuk muydu? ilginç gerçekten,bu hayat çok ilginçti.
"siz nereden?"
"çocukluğumuzdan beri birlikteyiz,kuzenim."
birlikte olduğumuzu söylediğimde biraz yanlış anlar gözlerle bakmıştı bana ve sonrasında kuzenim demeyi de unutmamıştım. başka birisi olsa umruma bile gelmezdi belki ama o taehyun'du. anlarsınız ya,taehyun'du.
montumu ve çantamı bir kenara bıraktıktan sonra yanına oturup, "ayrılamıyoruz sanırım ha?" diyip tebessüm etmiştim. o ise, "ayrılmak isteyen birisi yok gibi görünüyor." diyip kulaklarıma fısıldamıştı.
sıcak nefesleri boynumu gıdıklamıştı. bunu anlayacak şekilde bir yüz ifadem oluşmuştu zaten.