serotonin

95 19 19
                                    

birilerini kaybedeceğimizi bilmek mi daha acıdır yoksa kaybedeceğimizi bile bile onlarla daha çok anı bırakmak mı? en çok inandığımız kişilerin bile bizi en çok korktuğumuz şeylerden vurması mı daha acıdır mesela. veya kimsenin sizi sevemeyeceğine inanmak mı acıdır? ya da.. birinin onu kurtarmanızı istemesi ama onu kendinizden korumanız gerektiğini bilmek mi daha acıdır?

'kurtar beni.' diye fısıldadı bana. sıcak hislerimi kaybetmiş gibiydim ve sadece onun ne yaşadığını anlamak istiyordum. ben,birisini anlamak istiyordum. odağımda bulunan bu yabancıyı anlamak istiyordum onu belki kendinden kurtarmak istiyordum.

"beni kendimden kurtar,beomgyu." doluydu gözleri ağlamasını görmek istemedim. bu kadar yardım çığlığı ile bakan gözlerinden yaş aksın istemedim. öptüm onu orada,tüm sıcaklığımla. söz verdim kendime kurtaracaktım. bana ne olduğunu bilmeden onu kurtaracaktım kendinden. veya neden kendinden kurtulmak istediğini öğrenecektim.

"hava çok soğudu taehyun,evine gidelim." üşüyordu hemde çok üşüyordu. korktum ona bir şey olmasından. korkma duygusu böyle miydi? kafasını salladı ve çantasını toplayarak uzaklaştık kayalardan. bana bir daha geleceğimize söz vermeyi unutmuştu. belki de sadece tutamayacağı sözler vermek istememişti.

akşam 9'du ve benim eve gitmeye halim bile yoktu. taehyun tek yaşıyordu ve onunla kalabileceğimi bile düşündüm. neden tek yaşadığını da merak etsem bile hiçbir zaman sormadım. elleri gerçekten üşüyordu ama yol boyunca hiç üşümüyormuş gibi sürekli benimle konuşuyor beni güldürüyordu. onun evi olduğunu düşündüğüm yere geldiğimizde çantasından anahtarı çıkarmaya yeltenecekti ama bir daha ellerinin dışarıda kalmasını istemedim.

çantasından ben aldım evin anahtarlarını.

içeri girdik,kahve tonları duvarlar beni bekliyordu. tablo doluydu ve her yerde ona ait şeyler vardı. biraz..dağınıktı sanırım. mahçup bir şekilde "hemen toplayacağım burayı bekle." demişti. elleri ayağına dolanmış gibiydi ve hem tatlı hem komik duruyordu. ben onu sırıtan bir suratla izliyordum. beklemediğim sözler çıktı ağzımdan veya belki de artık bekliyordum.

"sen gidip üstünü kalın giyin ben hallederim burayı daha fazla üşüyüşünü görmek istemiyorum." evet,tam olarak böyleydi. hala karşımda titriyordu ve nası ısınacağını düşünüyordum. aralık ayları burada her zaman böyle olurdu. 2 gün sonra ise yılbaşıydı. yılın en sevdiğim zamanları her zaman aralık sonu olmuştu,üşümeyi seviyordum. vücudum ne kadar sıcak olsa bile bu önemli değildi.

bu sırada taehyun bunu kabul etmişti ve odadan ayrılmıştı. ben de çantamla montumu yeşil tonlarında eski bir koltuğa bırakmıştım. evde yavaş yavaş ısınırken onunda ısınacağını umarak rahatlamıştım. içeriyi toparladıktan sonra taehyun'un kıyafetlerini odasına götürmeyi planlıyordum ama taehyun tam 10 dakikadır ortalarda yoktu. meraklanmalı mıydım?

"taehyun,odanda mısın? ben hallettim buraları!" ses duyamayacağın sanıp endişelenmiş olabilirdim belki evet ama öyle olmamıştı. ayak sesleri duyduğum zaman rahatladım. "üzgünüm ben de odamı topluyordum. abim geldiğinde biraz dağıtabiliyor ortalığı."

sorun değil manasında kafamı sallamıştım. mutfak olduğunu düşündüğüm yere götürdü beni. kahve yapıyordu. yan profilini izliyordum şimdi. düşünüyordum da taehyun her zaman yakışıklıydı. benim bu çocukla 2 yıldır aynı sınıfta olma ihtimalim olduğunu bile düşünemiyordum bazen. benim için sadece 10.10'da sınıfa giren bir çocukken şimdi nasıl öpüştüğüm,anlamak istediğim,meraklandığım,dikkatimi çeken bir çocuk olabilmişti?

hayat gerçekten de çok ilginçti.

genelde acı kahve sevmezdim. yumuşak kahveler daha çok ağız tadıma uyardı. filtre kahve yaptığını gördüğüm zaman bir şey dememiştim,o yaptıysa içebilirdim. değil mi?

pus,taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin