bugünde uyanıyordum,yarında uyanacaktım. bazenleri uyanmak bile yorucu gelebiliyordu.
evet,yorulduğumu hissedebiliyordum.
klasik bir gün olacaktı herhangi bir şey yemeden okula gidecektim,tek kelime etmeden derse başlayacaktık 2. dersin ortasında kapı çalınacaktı ve içeriye sürekli geç kalan o çocuk girecekti.
bu benim için bir rutindi. soobin benden bir yaş büyük olduğu için liseyi bitirip üniversiteye geçmişti ve benimde burada bir senem kalmıştı. okulda herkese yakın hissettiğimi söyleyemem. huening kai hariç. o tanıdığım diğer insanlardan daha farklı. ben de onun tanıdığı insanlar arasında en farklı insan olduğumu düşünüyorum ama,
ben o kadar özel birisi miydim?
bunu düşünmeye bile vaktim olmadan içeriye çoktan uyanıp uyanmadığıma bakmak için babam girmişti. konuşmasına izin vermeden ayağa kalkıp tuvalete geçtim. belki de iyi bir güne başlamamıştım ve onun bana haykırışını duymaya hazır değildim.
üstümü giyinip etrafı son kez kolaçan ettiğimde kapıdan çıkıp merdivenlere ilerlemiştim. sanırsam da babam çoktan çıkmıştı. beni okula genelde songji-nim bırakır. çok uzun yıllardır bu evde çalışıyor ve benim nasıl büyüdüğümü en iyi bilen insanlardan.
bazenleri ise yürüyerek gidiyorum. bu genelde yorgun hissetmediğim zamanlar olabiliyor. ama dediğim gibi bugün yorgun hissediyorum.
okula giriş yaptığım zaman çoğu kişi benimle günaydınlaşır ve ben bundan hoşnut oluyorum. gördüğüm çoğu kişiye de günaydın demeyi unutmam. genelde sınıfa iki dakika kala girerken bugün tamamen geç kalmıştım. kısacası biraz rutin olmaktan çıkmıştı. ama rutininden çıkmış olan birisi daha vardı,ikinci dersin ortasında sürekli sınıfa giren o çocuk.
bugün erken gelmişti ama yine de geç kalmıştı. bana baktı ve sadece "ikinci derse benimle girmek ister misin?" diye sormuştu.
sınıflarımız değiştiğinden beridir sadece iki yıldır aynı sınıftayız ve hiçbir zaman bu çocukla konuşmamıştım. bana böyle bir teklifte bulunuyor olmasına da şaşırmıştım ama sanki ilk defa kurallarımdan ayrılıp bu yabancıya evet demeliydim.
"eğer bana bakmaya devam edeceksen ben gidiyorum,belki eşlik edebilirsin diye düşünmüştüm." neden tam şu an sadece evet diyip onunla gidemiyorken bir sürü şey düşünüyordum?
"tabii,isterim."
yüzünde bundan memnun olmuş bir ifade ile o önde ben arkasında yürümeye başladık. ne kadar yürüdüğümüzü bilmiyorum ama bizi resim sınıfına getirmişti. bu sınıfta zemin kattaydı. içerisi boya kokuyordu o zaman fark etmiştim ki bu çocukta böyle kokuyordu.
her şey çok hızlı yaşanıyordu ne ara evdeydim ve şimdi bu çocuğun yanındaydım? sorularımı okuyor gibiydi.
"beni yanlış anlamanı istemem gerçekten,sadece seni ilk defa geç kalmış olarak gördüm oysa ben de bugün daha erken gelmiştim ama yine pek derse yetişemedim sanki." kıkırdamıştı ve ben de bununla tebessüm ediyordum. "hiç konuşmadığımız olmadığını da biliyorum ama sınıfta elini sallasan ikisi düzgün insan ve birisi de sensin."
neden şimdi böyle konuşuyordu? çözemiyordum ve bomboş bir yüzle ona baktığıma eminim.
"bana böyle bakmaya devam edersen tanışmaya çalışmamıza yardım ettiğim için kendimi kötü hissedeceğim." hisler.. üzgünüm ben kötü hissetmenin nasıl olduğunu bile bilmiyorum diyemeyeceğim sanırım bu çocuğa.
"ah..hayır tabii ki bir sorun yok! hatta buna sevindim ben de seninle tanışmak istiyordum." yalandı ama bunu bilmesine gerek yoktu,karşımdaki beden soobin'in anlatışlarına göre heyecanlı hissediyordu.
"oh,sevindim o zaman. ben kang taehyun."
güzel..ismi çok güzelmiş. koyu pembe ile açık pembe arası saçları da dikkatimi çekiyordu. koca koca olan gözleri de öyle. çekici bir çocuktu ama benimle ne işi olabilirdi bir fikrim yok.
"choi beomgyu,tanıştığıma memnun oldum." belki bir iki defa görüşür sonrasında benden sıkılır diye düşünüyordum. çoğu zaman böyle olmamış mıydı? insanlar popüler birisi olduğumu öğrenince beni eğlenceli sanar ama iki günün sonunda 'hiçte eğlenceli değil,boş teneke.' dediğini öğrenirdim.
benden çekiniyor gibiydi,bakışlarım yüzündendi ama düşüncelerimi susturmayı hiçbir zaman başaramıyordum. belki rahatlayabilir onunla konuşmak istediğimi anlar diye soru sormak istemiştim. sanırım bu hayatım boyunca ödeyebileceğim bir hataydı.
"resim mi çiziyorsun?"
gözleri parlıyor gibiydi,resimden bahsettiğim an böyle olmuştu veya bu çocuk gözlerinde yıldızları saklıyordu. "evet,genelde burada zaman geçiriyorum hatta aramızda kalsın ama geç kaldığım zamanlar burada oluyorum."
demek bu yüzden sürekli aynı saatte derse giriyorsun.
"sınıfa her seferinde 10:10'da giriyorsun."
daha çok meraklı gözlerle bakıyordu şimdi,hayır meraklı olmak nasıldı bilmiyorum. soobin doğum günümde böyle bakıyordu.
"bunu fark etmemiştim." bunu ben neden fark etmiştim bilmiyorum ama ediyordum. küçük detaylara fazla takılır ve dikkat edici yaklaşırdım.
kalkıp bir kaç tablonun olduğu salonda yürümeye başladım birazda tablolara bakıyordum. güzel çiziyordu,anlamadığım bi his vardı. buna yeni bi his diyebilirdim. soobin'in anlatmış olduğu hislerden farklı görünüyordu bu çünkü.
değişikti,ben bu çocuk sayesinde yeni bir his mi aramıştım? düşünmeme izin vermeden konuştu.
"öyleyse,sınıfa yine 10:10'da girelim!"
gülümsemiştim ve kafa sallamıştım. bunu dert etmemeliydim değil mi? bizim ikimizin küçük bir sırrı olarak kalacaktı. dediğim gibi belki bir daha yan yana bile gelemeyecektik benden sıkılacaktı çünkü benim hayatım renkli değildi.
ama bu çocuk,
sadece tabloları değil benim hayatımı da boyamak istiyor gibiydi. önce pembeye,sonra ise karanlığa.