Gündüz geceye dönerken sık ağaçlı ormanın düzlüğünde beklerlerdi neyden kaçtıklarını bilmeyen ana ve baba.
"Otur hele Burla Hatun." dedi Işbara Alp, geldiklerinden biri hem kızların ve erinin yaralarını kontrol eden hem de aç kalmasınlar diye avlar pişiren kadına. "Kızlar da mayıştı zaten..."
Adamın dediğiyle oturmaktan cayıp yine kalktı kadın. "Doğru dedin hava esmeden onları bir oyuğa soksak..."
"Ne oyuğu Hatun? Durur mu bu iki canavar orda?"
"Ne edeyim Işbara? Göçeriz dedik çıktık urbalar dışında yanımızda ne vardır?" dedi kadın sitemle.
"Hatun, sen değil miydin kızımı vermem diyen?"
"Kızımı vermem dedim." diyerek ateş başında uykuya direnen iki kızı gösterdi kadın. "Ama bu halede koyarım demedim. Kötü mü ettik Işbara?"
Adam karşısındaki kadının açılmış yaralarından ya da yorgunluğundan değil sonu bilinmez bir yolu seçmekten üzüldüğünü anlayıp yanındaki çantalara uzandı. "Düşürme hemen yüzünü, Kıraç Ata er ya da geç gelecek. Şimdilik bunları bağlayalım birbirine ilk kez ataş başında kucağımızda uyumayacaklar ya."
Hatun eline tutuşturulan urbaları birbirine bağlayıp geniş bir yorgan yaptıkları gibi gidip sardı kızların üstüne."Yaralarınız acırsa bana deyin, tamam mı kızlar?" dedi elleri iki kızın yüzünde gezerken.
"Deriz ana da, burda ne işimiz var?" dedi Almıla. Kollarının acısını saklayabiliyordu ama yeni çadır kuracakları yerde niye buraya gelmişlerdi anlamıyordu.
"Oba artık tehlikeliydi Almılam." diyerek yanlarına oturdu adam. Evdeşinin susup kızların daha da dikkatini çekeceğini bilirdi.
"Moğol yüzünden mi? Ama onları yendik."
"3 yıl önce eski obamızdan çıkarken size ne dedim? Düşmandan kaçılmaz ama acıdan kaçılır. O obaya acı girebilirdi, bu yüzden çıktık." dedi adam, aklı bulanmış kızının daha fazla üstlememesi için. "Aydı, gözleriniz kapanır."
"Ya Kıraç Ata? Pars? Akça? Onlar ne olacak? Ya acı onları yakalarsa?" dedi Almıla, anasının boşta kalan dizine uzanırken.
"Onlar da gelecek telaşlanma." diyerek kızların tamamen uyumasını beklediler. "Ateşleri yok değil mi?"
"Biraz var ama Kıraç Ata olur demişti. Işbara Alp, ya diğerleri gelmezse?" dedi Hatun. Gözleri gecenin karanlığında ilerisiyle evdeşi arasında gitti geldi. "Aydı bizim sebebimiz var ama onların yok."
"Bilmem Burla, yarın da bekleriz eğer gelen giden olmazsa biz yolumuza devam ederiz." dedi Alp. Doğduğu günden beri yanında olan insanlarından geriye kalanları da kaybetmek içini sızlatmıştı. "Senin yaran ne halde?"
"Yok bir şeyim... Işbara!"
Adam sinirle söylenen kadını duymazdan gelip kana bulanmış urbanın sırtını açtı. "Kötü olmamış ama dikmek gerek."
"Kapat sargıyı kendi kendine düzelir o." dedi kadın ama adamın dinlemeyerek suyla temizlemeye çalışacağını biliyordu. "Burçe değil de Almıla obadan ayrıldığımızdan beri hırçınlaştı."
"Yardım bulmak için o kadar uğraştığı obadan ayrıldı Hatun, hem severdi orayı bilirsin."
"Öyle de... Bence obadan değil yardıma gelen kadın ve adamdan ayrılmak istemedi. Ata binende yol görünmez olana değin gözü hep arkadaydı." dedi Hatun, kızının sarı saçlarını okşarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bozkırın Çocukları
Ficção HistóricaDestan'ın görmemize izin verilerinin ötesinde yaşanabilecek olaylar üzerine kurgulanmış, tarihi romanlar, şarkılar ve hikayelerden alıntı yapılmıştır.