Kurt Ve Dağ

48 3 14
                                    

Burla Hatun bastıramadığı iç sıkıntısıyla kalktı yataktan.

"Ne uyutur ne rahat nefes aldırır." diye söylendi kadın üstüne aldığı örtüyle çadırın dışına atarken kendini.

Moğol savaşı başlayalı daha on gün olmuş uzayacağını da bilirdi ama savaşa gitmiş erinden kötü bir haber gelecek diye uykuları kaçar nefesleri yetmez olurdu kadına. Gündüzleri kızlarla paylaşırım da bu vakitler pek dayanılmaz olur dedi içinden. Yıldızları parlak göğe kaldırdı başını. Bir eli yüreğine baskı yaparken fısıldadı. "Aramızda ne kadar mesafe vardır bilemezken sesin de sevgin de buradadır. Yalnız bırakmayasın bizi bu acunda."

"Ana?"

Hatun kızının sesini duyduğu zaman döndü ardına, üşümesin diye örtüsünün içine alıp sardı kucağına, bastı bağrına. "Almılam, niye uyandın sen?"

"Kötü düşler gördüm." dedi kız, dışarısının soğuğu ile anasının sıcaklığı arasında mayışırken.

"Neymiş benim kızımı korkutan?" diye sordu kadın. İki dolunaydır kızı bu kötü düşlerden bahsederdi.

"İki kişi sürekli ağlar ama ne yüzlerini görürüm ne de kim olduklarını bilirim. Bir de yüksek bi dağdan bana bakan siyah kurt var, en çok o korkutur beni."  küçük kız anasının telaşla hızlanan nefesini fark ettiği gibi gülümsemeye zorladı kendini. "Sen kimle konuşurdun ana?"

"Babanla konuşurdum."

Kız tenini saran uykuyu hızla atıp baktı etrafına. Saymaktan yorulduğu günlerin sonunda gelmiş miydi babası? "Babam döndü mü? Nerede?"

"Sakin olasın balam. Daha dönmedi."

Dudaklarını içeri çekip tekrar döndü anasının koynuna kız. "Konuşurum dedin."

"Biriyle konuşmak için onun yanında olman gerek değil ki. Hele sevdiğin insanlar için hiç gerek değil."

"Ama babam seni duymaz, konuştuğunun ne olduğunu bilmez ki."

Hatun kızının başak tarlasına bakarmış gibi hissettiren saçlarını öperek elini küçük yüreğinin üstüne koydu. "Zaten baban için konuşmam, kendim için konuşurum. Hem döndüğü vakit sor babana ne dediğimi, duyup duymadığını öğrenirsin."

"Nasıl duyacak ki?"

"Böyle, yalnızken konuşmak istediğimiz insanlar diğerlerine benzemez. Onlarla aramızda bizim görmediğimiz bir bağ vardır. Onlar uzaklaştıkça canımızı yakan bir bağ. İşte o bağ onlara iletir burdan çıkan sözleri." diyerek hafifçe vurdu kızın yüreğine. "Onların kulakları duymaz ama ruhları işitir."

Anasının elinin üstüne koydu kız küçük parmaklarını. "Baba seni çok görestik, ne zaman gelirsin?"

Kızının cevap beklemesine gülümsedi kadın. "Bazen onların sesini duymak zor oluyor sen şimdi kapa gözlerini ve dinle bakalım. Duyacak mısın babanı?"

"Sen de ninnimizi söylesene ana."

"Olur, hadi kapat gözlerini." sıkıca yumdu kız anasının ipek kadar yumuşak sesini duymak için.
"Yom vereyim hânım
Yerli Karadağların yıkılmasın.
Gölgelice kaba ağacın kesilmesin.
Kan gibi akan görklü suyun kurumasın.
Kanatlarının ucu kırılmasın.
Yazgı seni pusuya düşürmesin.
Koşarken ak-boz atın sürçmesin.
Çaldığında kara polat öz kılıcın kedimlesin.
Dürtüşürken ala gönderin ufanmasın!"

Beşik gibi sallarken kızının birazdan uyuyacağını bilirdi Hatun. Gönlü el verse ikisini de uyutmaz, Işbara Alp gelene değin konuştururdu kızlarını.

Bozkırın Çocukları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin