Hatun Ve Prenses

53 3 6
                                    

**6 Bahar Önce**

"Ne isterler dört bahar görmüş baladan Atam?" dedi Burla Hatun, gün ortasında şüphelendikleri Çinlilerin küçük Almıla'yı sağa sola sorduklarını görüp kaçmaya çalıştıklarında yaralanmış ama hala direnen sesiyle.

"Düşman olmaya neden çoktur Burla, İmdi düşünmemiz gereken Almıla'nın yarasıdır." dedi Kıraç Ata, sanki az evvel kucağında kolundan giren okla bayılmış küçük bedeni korumak için kılıç sallayan kendisi değilmiş gibi.

"Işbara istediğin otu bulana kadar dayanır benim kızım." diyerek öptü küçük kızın dalgalı sarı saçlarını.

"Koluna ok girdi diye kimse göçmez Burla, seni korkutması gereken budur." anasının eline küçük kızın avucunu bıraktı Ozan. "Görür müsün?"

"Neyi görmem gerek? Gördüğüm tek şey balamın kanı!"

Büyük bir sessizlik ama güçlü bir heyecanla avucu kendine çekti Ozan. Oradaydı dedi, kimse görmese de bu küçük her yaralandığında  her tehlikeye düştüğünde görürüm diyerek okşadı avucun içindeki kan izini. Ozan bazı zamanlar içi sıkılıp da ne olduğunu anlayamadığı vakitler bu avuca bakardı, ne zaman boş ise gün sağlıkla biter ne zaman kan izi görürse birinin canı yanardı. Bunu geç farketmiş olmanın sızısıyla sardı kızın yarasını.

"Geyik eti de gerek, çok kan aktı."

"Ben getiririm." diyerek okuna uzandı kadın.

"Çin hala oba etrafındadır otur yerine." diyerek omzuna bastırdı Hatunun. Oku çıkarmak için küçüğün diğer yanına geçerken göz ucuyla baktı.

"Benim yüzümden oldu. Beni affet balam." dedi Burla Hatun, kızının saçlarını okşayıp solgun yüzünü öperken.

"Sen mi istedin Çin gelsin de saldırsın?"

"Hayır ama Işbara şüphelenip daha gün ortasında gidelim dedi. Belki dedim belki bu defa yanılıyoruzdur, her bakan göz düşman olmaz dedim. Kızlarım bir toprağa bağlı büyüsün istedim." sesi hıçkırıklarla bölündü Hatunun.

"Öğrenmiş oldun Burla, gayrı bunun için ağlama artık. Cesur olmak zorundasın, ilerideki günler daha kötü olacaktır."

"Korkarım Kıraç Ata, bu korkunun kızlarıma zarar vermesinden de korkarım ne cesareti? Almılama ok döndü de önüne geçemedim."

"Cesaret, korkusuzluk değil Burla. Korkuya rağmen hareket etmektir." dedi yaşlı Ozan, kızın kolundaki oku çıkarıp anasına uzatırken.

Oysa Hatun sabırsızlık içinde kızının uyanmasını ya da bir ses çıkarmasını o kadar bekler, bunun yokluğundan dolayı o kadar yanar ki canı bir başka varlığa tahammül edemez gibi itti oku kenara.

"Niye uyanmaz hala?"

"Kan aktı, ondandır." diyerek döndü yüzünü göğe ozan.

"Bir şey var bana demezsin, nedir o?" inatla başını ileri atıp kızının kolunda normal ok yarasından daha kötü haldeki yaraya baktı. "Bu niye... Böyle olmaması gerekiyordu!"

"Dur hele! Bunlarda türlü türlü oyun vardır. Bıçağını ver."

Hatun sorgulamadan uzattı bıçağını. Yara oktan çok kangrene benzerdi. Az önce attığı oku alıp ucunu inceledi. "Zehir var! Atam bunda zehir var!"

Ozan yan gözle bakıp hızla kesti irin tutmuş yarayı. O vakit ince ve güçsüz bir çığlık geldi kızdan.

"Ana!"

Bozkırın Çocukları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin