"Oba insanları direnir ama düşman amansız." dedi Saltuk Alp, durmaya zor ikna ettiği Han'a dönerek.
"Yardımımız gerekir." diye söylendi genç Han. Ama ileride kılıç ve çığlık seslerinin geldiği obaya mı yoksa kucağında baygın yatan balaya mı söyledi kendisi de bilemedi.
"Siz Tilbeyle burda, geride kalın. Bittiği vakit gelirsiniz." diyerek geride emrini bekleyen adamlara döndü Alp. Pusatı en kesin olan üç eri Han'ı korumaları için bırakıp sürdü Atını bilemediği obaya.
"Han'ım, burası güvenli değildir. Dulda bir yere geçelim." Tilbe, kadını ikna etmek için bir yol arıyordu ama işitir kulağı işitmez olmuş gibi davranırdı Han. Atın üstünde, sırtı göğsüne yaslı balayı sarardı sadece. "Hem rüzgarı sert eser, bu bala da zaten yorgun üstüne bir de üşütmesin." diyerek sonunda genç Han'ı ikna etti kadın.
"Obaya kim saldırmış?"
Han'ın sorusunu az önce Begleriyle kontrole giden alplerden biri cevaplandırmak için geldi yanlarına. "Tamgaları Moğol'un Han'ım. Obada er sayısı çok azdı, belli ki savaşa tutuşmuşlar."
"Gece baskınıyla da barışa mecbur bırakacaklardı."dedi genç Han, kana ve toprağa bulanmış küçük yüzü temizlerken."Hangi obaymış?"
"Ay Hanlığı'na bağlı Yazır boyu Han'ım."
Uzun vakit sonra yüzünü kızdan alıp önce Alpe sonra obaya çevirdi Han. Kaç bahardır ilk kez duyduğunu düşünürdü bu obayı ama babasının Dağ'ın gerisinde, fakir, az ve güçsüz bir oba olduğunu söylediğini hatırladı. Deniz Hanlığı'na yardım götürürken bile bu obaya uğramamıştı eski Han, sordukları vakit birkaç çadır için kalabalık obaları feda edemeyiz demişlerdi büyükleri. Oysa dedi genç Han epey kalabalık çadır görünür burdan.
Kucağındaki beden hareketlendiği vakit tekrar ona döndü. Küçük kızın sıkılı yumrukları açılmış göğsünde taşıdığı yayına ve belindeki örgüye takılı kılıcına giderdi. "Şşş. Korkma, güvendesin."
"Anam..." diyebildi küçük kız zar zor. Sesi fısıltı gibi çıkardı ama elleri hala yay ve kılıcındaydı.
"Yardım gitti, ananla bacın iyi olacak." diye tamamladı genç Han. Başını koyduğu dizini kaldırıp gözlerini açmasını bekledi.
Gecenin uğursuz karanlığında bile belli olan maviler hemen dibinde ona bakan diğer gözlerle buluştuğunda korkmadı küçük kız. "Marala benzer." diyebildi gözleri yavaş yavaş ikinci kez kapanırken.
"Ben de bu dağların maralıyım." Bir kez daha açsın o gözleri diye çok çabaladı Han ama küçük bedenin gücü yoktu.
"Han'ım!" diye bağırdı kadın. Obadan geri çekilen ama kılıç bırakmayan birkaç Moğol'u gördüğü vakit. "Han'ı koruyun!"
Alpler kılıçlarını çekip savunmaya geçtikleri gibi Han da ayaklanıp çekti kılıcını. "Balayı koruyun, bu yarlığımdır!" dedi yaklaşan ilk düşmanın yüreğini sökerek.
Gün ağırmaya yakın susmuştu kılıçlar. Bedenlerin yorgunluğu daha çok kendini gösterirken kılıcını bırakarak yerdeki kızı kucakladı genç Han.
"Han'ım önden alpler gidip bakar sonra da kızı bırakırlar." dedi Tilbe. Saatlerdir kılıç sallamaktan ya da Han'ı için korkmaktan yorgun çıkan sesiyle.
"Olmaz Tilbe. Anasının kollarına ben bırakacağım." diyerek bindi atına kadın. "Hem nice vakittir uyanmaz, iyi olduğundan emin olmamız gerek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bozkırın Çocukları
Historical FictionDestan'ın görmemize izin verilerinin ötesinde yaşanabilecek olaylar üzerine kurgulanmış, tarihi romanlar, şarkılar ve hikayelerden alıntı yapılmıştır.