03

327 45 67
                                    

ilk sınavlarımız bittiğinde, changmin hyung ile haftasonları basketbol oynamaya da başlamıştık. daha doğrusu o sürekli oynuyordu bense attığım iki toptan sonra yarım saat yerde sereserpe yatıyordum. hoplayıp zıplamak koşmak bana göre değildi. hem çabuk acıkıyordum ve bu da daha çok yememe sebep oluyordu.
neyse ki changmin hyung ne istediğimi çok iyi anladığından beni zorlamıyordu da en azından hafta sonları iki üç saat her şeyden uzak olabiliyordum.

"doğum gününde ne istersin"
bu haftasonu doğum günü kutlamam olacaktı, artık on dördüncü yaşımı dolduruyordum kış bahçemizde birkaç ailenin de olduğu küçük bir kutlama olacaktı.

"bir şey istemiyorum hyung sen gel yeter"

kollarımı beline sardığımda saçlarımı okşadı her zamanki gibi.
"o halde sana annemin ördüğü atkı ve bereyi getirmeyeyim. çok da güzel olmuştu, neyse artık"

changmin hyungun annesi çok güzel örgüler örüyordu ve ben bunları çok seviyordum.
anında itiraz ettim,
"hayır hyung benim için yapmış annen benim onlar"

gülerek çıktığımız basket sahasından eve yürürken neyse ki kimseyi görmemiştik. birilerinin beni görmesini istemiyordum, çünkü şu an ekstra terliydim ve kötü görünüyordum.

ilk ders bittiğinde kyungsoo'yu da doğum günüme davet ettim,
"sakın gelmeyi unutma hatta o gün bizde kalırsın bolca oyun oynarız"

itiraz etmek için sunacağı tüm bahaneler bitmiş olacak ki omuzlarını düşürerek başını eğdi,
"chanyeol elim boş gelemem ama sana ne alabilirim ki? her şeyin var"

böyle düşünüyor olmasına üzülerek elini tuttum,
"sen benim tek dostumsun. bundan büyük hediye mi olur? lütfen gel, beni kırma"

kyungsoo bu kez gülümseyerek başını salladığında ben de gülümsedim, o yanımda olduğunda kendimi iyi hissediyordum.

başımı çevirdiğimde baekhyun'un gözlerinin ellerimize kenetlendiğini görünce elimi yavaşça kyungsoo'nun elinin üzerinden çektim. baekhyun ise bakışlarını hâlâ ellerimden çekmemişti. rahatsızlıkla kıpırdandığımda öğretmen geldi, neyse ki.

doğum günümden bir gün önce, kyungsoo ile yemekhanede yemeğimizi yemiş sınıfa çıkarken heyecanla kutlama detaylarını anlatıyordum.
"bu kez mavi temalı bir konsept ayarladı annem, ben de mavi gömlek giyeceğim. sen de mavi kazağını giyer misin? he bir de mavi cupcakeler ve şekerler-"

anlatmamı bölen şey jongin'in sesiydi, yakınımızda olmasa da duymuş olacak ki sehun'a,
"aptal yağ tulumu hâlâ yemekten bahsediyor. yanına beş metreden fazla yaklaşılmıyor ter kokusundan" dediğinde sehun gözlerini devirip jongin'i sırasından itti.
"böyle konuşmaya devam edeceksen çık sınıftan"

sırama geçememiştim bile, jongin'in sözleri öylece durmama sebep olmuştu ve gözlerim anında dolmuştu, lanet olsun ki.

"neden öyle ortada duruyorsun"
baekhyun'un kısık bir sesle söylendiğini duyunca göz yaşlarım anında düşüverdi, burnumu çekip kenara çekildim,
"a-afedersin"

bileğimden tutup beni durduran kişi tabii ki baekhyun'du. yüzüme baktı, ağladığımı gördü fakat gözlerinden hiçbir duygu geçmedi. sonra bileğimi bıraktı, arkasını döndü ve sırasına geçti.

sırama başımı koyup sessizce ağlayıp dersin başlamasını beklerken jongin'in sesini hâlâ duyuyordum.
"sen de bir şey söylesene baek. sehun, şu şişkoya ne desem kızıyor. hayır yanlış bir şey de demiyorum ki"

baekhyun'un sesini duymadım, sanırım sessizce jongin'i onayladı. sonrasını hatırlamıyordum. uyuyakaldığım sıradan kyungsoo'nun omzuma dokunması ile uyandım. birlikte okuldan çıktığımızda baekhyun'u görememiştim.
"baekhyun... gitti mi"

couple of the century | chanbaek-sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin