Medya : Jack (tabii biraz daha küçük düşünün bu hikayenin ortalarına doğru görünümü)Yeni bölüm geldiii:)
Lütfen oylayın. Çok az oylama var. Oylama 75 olmazsa veya geçmezse bölüm yayınlamayacağım.
Aslında bunu başka bir bölümde yazacaktım ama bu kısmın üçüncü bölümde olmasına karar verdim.
Keyifli okumalar dilerim 🌸
|BÖLÜM 3|
|GÜVERTEDE|
|PART 2|Yaşarken hayat bize farklı yönleri, farklı acıları gösterir.
Bir gün mutluyken diğer gün ise ölmek isteyecek kadar mutsuz ve hayattan bıkmış oluyoruz.
Bazen de çok mutlu olursak hayatın bizi kötü bir musibet le cezalandıracağını, mutlu olmamızı engelleyeceğini de düşünüyoruz.
Bazen de en sevdiklerimizden vuruyor... Onların yokluğuyla sınıyor...
Annem, babam ve başka yakınlarım hep bunları derdi ama ben asla kafaya takmaz, öyle bir şey olmayacağını söylerdim. Korsanlar bizim adaya adım atmasalar hep öyle demeye de devam edecektim...
İlk önce ağabeyim yerine koyduğum, en az öz ağabeyim kadar sevdiğim James ağabeyin ölümünü gördüm. Ondan sonra kendi ağabeyimi...
Jack'in ve Jenny'nin, anne ve babasının öldüğünü gördüğümüzde babamın onlara açıklamakta neden zorlandığını o yaşımda iken anlayamamıştım. Şuan daha iyi anlıyorum...
Ölen kişiyi gerçekten çok seviyorsan ve birde öldüğünü görmüşsen kalbinizde büyük bir ağrı oluyor. Hani kolunuz yavaş ama derin kesilir ya öyle bir acı. En kötüsü de şu; siz kolunuzu iyileştirebilirsiniz ama görmediğiniz bir yeri, kalbinizi, iyileştiremezsin. Ona dokunamazsınız. O da kanar durur, acıtır, can yakar, nefes almaya çalıştığınızda bir yumru oturur, nefes alamazsınız. Bir de birileri hep öleni size hatırlatır ya... Bunları tekrar tekrar yaşarsınız... Tekrar tekrar hissedersiniz...
Sanki kendinizi öldürdüğünüzde bu acı geçecek diyorsunuz. Jenny'yi anlıyorum. Ama bir de arkanızda kalacak kişiler olunca bu düşünceyi gerçekleştiremiyorsunuz. Ve yaranız hep kanamaya devam ediyor...
"Lucy," dedi kısık ama bir o kadar da sinirli bir tonla Louis. "Hala ağabeyim hakkında konuşmadın! Onu görmüştün!"
Louis'ten gözlerimi çekip yanımdakine baktım. Jack ile göz göze geldim. Anladı, beni anlamıştı ve gözleri dolmuştu. Başını yana çevirdi, yüzünü görmeyeyim diye. Tekrar bana baktığında yüzünde buruk bir ifade belirdi. Gözleriyle hemen yanındaki Louis' i gösterdi. Bana fısıldadı. "Söyle, kurtul. Söyle ki sana tekrar tekrar sorup yaranı kanatmasın."
Başımı salladım ama hala konuşmadım Louis'le. Kendimi biraz toparladığımda Louis'e baktım. Merakla hâlâ bana bakıyor, ne diyeceğimi bekliyordu.
"Ben ağabeyimi k-kanlar içinde ye-yerde gördüm. Acı içinde kıvranırken bana sizi kurtarmamı söyledi. Ondan sonra da sustu ve hi-hiç konuşmadı. Ga-galiba öldü... Kalp atışları gi-gittikçe azal-azalıyordu..." Gözlerim dolmuştu ama yinede ağlamadım, bizi esir edenlerin yanındayken.
Louis böyle bir şey dememi beklemiyordu. Önceden hem merakla hem de mutlu bakan yüzü düşmüştü. Dizlerini kendine doğru çekip başını dizine koydu. Yüzünü saklıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Şehir
FantasyKendi bulundukları ada da kendilerince sakin bir hayat süren Lucy ve Louis kardeşler, bir gün adayı işgale gelen korsanlar yüzünden arkadaşları ile birlikte ailelerinden ayrılmak zorunda kalırlar. Bundan sonra arkadaş grubumuz ailelerini bulmaya çal...