Bölüm | 7

9.9K 545 127
                                    

AŞM| Bölüm: 7

Parçalanmış bir ailenin kimsesiz kalmış kız çocuğuydum ben. Bundan sebepti boynu büküklüğüm, kimsesizliğim ve de yalnızlığım.

Anna Meryem Aksel

Parçaladığın bir ailenin demek istedin herhalde?

Kahırlı bir iç çekişin eşliğinde iç sesimin acımasızlığını dikkate almamaya çalışarak kalan son birkaç basamağı da indim. Ağır adımlarla seslerin geldiği salona doğru yürürken, gereksiz bir hüzün vardı içimde. Bu halimin dün geceki ağlama krizimden kaynaklı olduğunu elbette ki biliyordum. Lâkin son birkaç aydır hep yaptığım gibi, bir kez daha görmezden geldim duygularımı. Kalktım, hazırlandım, savaş boyalarımı sürdüm yüzüme. Sanki hiçbir derdim yokmuş, sanki yaşayan bir ölü değilmişim gibi, güzel görünmek için saatlerce uğraştım. Başardım mı, evet. Geçti mi hüznüm, hayır.

Üzerimde kolları transparan olan, karnımı çepeçevre saran ve dizlerimin biraz üzerinde biten siyah renk bir elbise vardı. Kızıl renk gür kıvırcık saçlarım omzumdan aşağıya doğru dökülüyordu. Kırmızının siyahla uyumu her zaman hoşuma gitmişti, ancak bugün şiş karnım bana göz kırparken nedense daha da hoşuma gitmişti.

Yüzümde bakışlarımı ön plana çıkaran çarpıcı bir makyaj vardı. Üstelik bu makyajı yapmak benim yirmi dakikamı almıştı. Gözlerimin altındaki çillerim bana seksi bir hava katmıştı. Küçük dolgun dudaklarımı kan kırmızısı rengine boyamıştım. Topuklu ayakkabılar belimi ağrıttığından düz taban bileklerime iplerle dolanan siyah renk sandalet giymiştim. Güzeldim, haddinden fazla.

Zaten ne geldiyse başıma, güzelliğimin bilincinde olmamdan kaynaklı değil miydi?

Ben hiçbir zaman iyi kalpli bir kız çocuğu olmadım, kabul ediyorum. Aksine egoist denilecek kadar şuursuz biriydim. Benden nefret eden herkes benim narsist biri olduğumu söylerdi. İnsanların benim hakkımdaki görüşlerini kabul etmiyordum, ancak hiçbir zaman buna itiraz edip problem haline de getirmemiştim. Çünkü kabul etmesem de aklımın bir köşesinde haklılar mı acaba, düşüncesi olmuştu her zaman.

Salona adımımı attığım anda tam karşımda masanın baş köşesinde oturan Seyyid Han ile göz göze geldim. Geldiğimi hissetmiş gibi anında kafasını kaldırıp bana baktı. Sabahleyin beni öpmüştü. Tamam, kabul onu ben kışkırtmıştım ancak beni öpmesini de beklemiyordum. Varla yok arası dudaklarıma sürtünmüştü dudakları. Sanki öpmekten korkarmış gibi sadece ufak bir dokunuşla yetinmişti.

Uzun uzun baktı gözlerime, sonra bakışları aşağıya doğru indi. Omuzlarıma, hamilelikten dolayı fazlasıyla büyümüş olan göğüslerimi açık eden göğüs dekolteme, şiş karnımdan ayaklarıma kadar. Şuursuzca süzdü beni, yutkundu, âdem elması inip kalktı. Bu bakışlardan rahatsız olmam gerekirken hiçbir şey hissetmedim. Niye?

Onun bakışlarını takip edenler de bana baktığında toparlandım ve kendimden emin adımlarla masaya doğru yürüdüm. "Günaydın," dedim isteksiz bir şekilde. Esasen zıkkım yiyin demek istiyordum. Nitekim Cihanşah ailesi tam kadro kahvaltıya başlamıştı bile. Beni beklemeden!

Bakışlarım hızlıca masada gezindi boş yer aradım. Cihanşah'ın sol tarafı boştu, sağ tarafındaysa karısı oturuyordu. Züleyha Cihanşah'ın dostane bakışları benim üzerimdeydi! Kuvvetle muhtemel onlarla, üstelik kocası da sofradayken, kahvaltı yapacak olmam hoşuna gitmemişti. Umurumda mıydı? Tabii ki hayır!

Hem ben dün geceden sonra, üstelik sabah bana yaptığı saygısızlıktan sonra, gidip de Seyyid Han'ın yanına oturacak biri değildim. Bunu istemiyordum. En çaresiz anımda, kimsesizliğime binaen ona sığınmışken, o sabahına bunu başıma kakmış, beni aşağılamıştı. Bir daha ölsem ona sığınmazdım. Şerefsiz herif.

ALABORA | Şah & Mat ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin