Bölüm | 41

11K 629 184
                                    

AŞM| Bölüm: 41

Sizi temin ederim ki içine düştüğüm şey, duygusal bir boşluk değildi. Delicesine bir tutku, aklımı zorlayan bir duygu ve sınırlarımı zorlayan bir aşktı!

Anna Meryem AKSEL

"Sevgi olmadan ilişki bir hiçtir," demiştim bir keresinde, yıllar öncesinde. O zamanlar henüz bu denli yanmamış, acıyı iliklerime kadar hissetmemiştim. Acemi bir âşıktım, hayatı tanıdığımı sanıyordum... Ta ki bildiğimi sandığım hayat beni tokatlayana kadar! "Hayır," cevabını bana veren kişiyse o günlerde konuştuğum, bana arkadaşlık eden tek kişi, Seher'di. Hakan'ın eşi, Eren'in annesi... "Hayır Meryem," demişti kafasını onaylamaz bir edayla iki yana sallarken. "Asıl saygı yoksa o ilişki tamamen bir hiçtir!"

O zamanlar ne demek istediğini anlayamayacak kadar aptaldım ne yazık ki! İçinde bulunduğum ilişkide, kendiliğimi yitirdiğimi anlayamayacak kadar kördüm nihayetinde. Mehmet Selim'in büyülü havasına kapılmış, tüm dünyayı ondan ibaret sanmış; dünümü, bugünümü ve yarınlarımı ona kurban etmiştim. Gelgelelim bugünüme... Bir kez daha aynı noktadaydım, farklı şartlar altında olsa da içinde bulunduğum şeyin benzerliğini görüyordum ve gördüğüm bu gerçek benim içimi acıtıyordu. Çocuk için evli kaldığını söyleyen adamın karısını boşamasını bekleyecek kadar aptaldım hâlâ. Nitekim restleşmemizin üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen, hâlâ da karısından boşanacağına dair bir adım atmış değildi.

"Karından boşanana kadar yanıma yaklaşayım deme, Cihanşah!"

"Beni tehdit etme, Meryem!"

"Tehdit değil, uyarı!"

"Boşanmıyorum lan, boşanmıyorum! Sen aklını başına toplayana kadar da boşanmayacağım!"

Birbirimizin gırtlağına yapışır hâle geldiğimiz o günün üzerinden tam yedi gün geçmişti. O yedi gün boyunca ne ben onun yüzüne bakmıştım ne de o benimle konuşmaya yeltenmişti. Tam da istediğim gibi, tamamen bitiş noktasına doğru yol alıyorduk ve bu benim canımı yakıyordu... Bahçedeydim, güzeller güzeli kızımla birlikte sabah güneşinden faydalanıyorduk. Henüz kahvaltı etmemiştim, İsrâ'nın uyku saatinin gelmesini bekliyordum. Uyku saati gelince onu Defne'ye teslim edip kahvaltıya geçecektim, sonra da Alparslan'la buluşmak için dışarıya çıkacaktım. Bugün pazar olduğundan ev normalden daha da kalabalıktı. Sabahın köründe Zühre, eşi ve çocuklarıyla gelmişti, ailecek kahvaltı yapacaklardı. Minik Cihanşah'ın şerefine...

Kahvaltının hazır olduğunu ve masada beklenildiğimi yaklaşık bir saat önce Defne gelip söylemişti. Ancak ben şimdi gelmeyeceğimi bildirmiş ve onu göndermiştim. Ben o ailenin bir parçası değildim, bunu nihayet idrak edebilmiştim. Seyyid Han ve karısıyla aynı masaya oturmak, her şey normalmiş gibi oturup onlarla kahvaltı yapmak, bunlar midemi bulandırıyordu artık! Tabii ki bu yaptığım hoşlarına gitmeyecekti, bilhassa Seyyid Han'ın! Adım kadar emindim ki canıma okumak için yanıp tutuşuyordu. Gel gör ki hakkı olmadığı hâlde benimle küs rolünü oynadığından tek kelime edemiyordu. Nitekim şu bir hafta da sınırlarını fazlasıyla zorlamıştım yine de dönüp tek kelime etmemişti. Akşam yemeklerinde inmemiş, onun olduğu ortamlara bilhassa girmemiş, onu gördüğüm yerde varlığını hiçe saymıştım. Ben böyle davranınca misliyle karşılık vermişti bana.

"Sana olan duygularımı sınamayı bıraktığında oturup konuşurum seninle, Meryem!"

O gün bana kurduğu cümle tam olarak buydu ve söylediğinin arkasında durmuştu. Benimle değil tek kelime konuşmak, göz teması bile kurmamıştı. Sinirlerimi harap eden bu günlerde kızımla kaliteli vakit geçirmiş ve bundan sonraki süreçte ne yapacağıma karar vermek için bol bol araştırma yapmıştım. Selim pisliği ölmüştü, beni bu malikâneye prangalayan bir tehdit kalmamıştı ortada. Kızımla dilediğim yerde, istediğim hayatı kurabilirdim artık.

ALABORA | Şah & Mat ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin