~12~

113 37 1
                                    

Evden baya uzaklaşmış hatta Bahar Cafe'ye yaklaşıyorduk. Yolda sürekli bana takılmalarının yanı sıra temasta uyguluyordu. Ne kadar Belçika'da doğup büyüse ve bu tarz davranışlara etrafındaki kızlar alışkın olsa da, yinede dikkatli davranması gerekiyordu. Bunu defalarca dile getirsemde yine devam ediyordu. Bahar Cafe'ye yaklaştığımız da Fatih gözüme takıldı, ama çok şükür ki o bana daha doğrusu bize bakmıyordu. Mikail bir anda "Haydi tatlı kız şu cafe ye girelim de bir şeyler ısmarla bana.
" dedi. Terbiyesiz...
"Artık geri dönsek daha iyi olur evde içersin istediğini." dediysem de ısrar etmeye devam etti. "Haydiiiii naz yapmaa." diye uzata uzata söylediğinde çoktan kolumdan çekiştirip cafeye doğru sürüklemeye başlamıştı bile beni. Allah tan o an Fatih ortalıkta yoktu yoksa yanlış anlayabilirdi diye düşünüyorum ama olmaz ya çünkü sonuçta Mikail, Selçuk abinin kardeşi ve benden onu gezdirmesini istedi. Onun dışında hiçbir şey yok.
Ne var ki bütün hırçınlıklarımın sonucunda kazanan oydu. Daha tam olarak tanımaya fırsat bile bulamadığım çocukla ki tanımak isteyen de yok, sevgilimin cafe sine gelmiş bir şeyler içecektik. İçimde nedenini bilmediğim bir huzursuzluk vardı. Yanlış bir şey yapmıyorduk ama bu çocuğun yanındayken doğru bir şeyde bulamıyordum. Onu tek kelimeyle anlat deseler "Sapık" derdim herhalde. Arada önyargılı davranıyorum diye düşünmüyor değilim ama hareketleri bir yana bakışları bile edepsizce. Yolda yanlışlıkla yapmış gibi gözüksede sürekli bacaklarıma bile elliyordu.
Mikail hemen cafe ye girmiş, kapının hemen sağındaki masaya çökmüştü bile. Bende mızmızlanarak oturdum karşısına. Sırtım bara dönüktü bu yüzden Fatih ilk Mikail'i görecekti. Stresten ellerim istemsizce masada ritim atmaya başlamıştı bile.
"Hoşgeldiniz ne alırdınız?" İşte beklediğim sesi duymuştum bile. Ritim atan elimi ani bir hareketle tuttu Mikail. Nasıl bir cesaret bu? Elimi çekmeye çalışsam da daha çok sıktı, sanki koparmak istermiş gibi. "Ne istersin tatlı kız?" dedi sapık ama cevap vermedim.
Fatih "Kusura bakmayın biraz dalgınım bu sıralar, menüyü getirmeyi unutmuşum." deyip menüyü getirmek için gitmişti. Hala beni görmemişti. Allahım...
Gidişini fırsat bilip "Bırak elimi ve birdaha böyle bir şeye kalkışırsan kötü olacak." diye çıkıştım Mikail'e "Ne derece kötü olacak ona göre sürdüreceğim de." Cevabını verince dediğim tek şey "Kapa çeneni." oldu.
Şuan hani çok sinirli olursunuz da elinizden bir şey gelmez ya tıpkı o noktadayım. Kötü bir söz söylemekte istemiyorum anneme ayıp olmasın diye ama yaptığı sapıklıktan başka bir şey değildi. "Buyrun menüleriniz gel- Işıl! Işıl ne oluyor burada!@ Sen de kimsin?"
"Be- ben biz şey o Mikail Sel-"
"Sus tamam anlatmana gerek yok ben anladım anlayacağımı size iyi oturmalar!" Söylediklerinin aksine hiçbir şeyi anlamadan menüleri yere fırlatıp erketmişti Cafe yi. Arkasından gitmeye kalkıştım ama Mikail kolumdan tuttu ve pis pis sırıtmaya başlamıştı. "Gitme boşver. Böylesine önyargılı davranması çok boştu. Ayrıca o gelsin senin peşinden."
"Se- sen biliyordun değil mi? Bizim sevgili olduğumuzu biliyordun ve bilerek yaptın. Ne aşağılık bir herifsin öyle. Amacın neydi? Eline ne geçecekti aramızı bozmakla." "Sen!!" diye bağırdı. Ne demek ben? Nasıl bir zihniyet bu. Ya ben kendimi ifade edemiyorum yada etrafımdaki insanlar beni anlamamaya yeminli. "Hadi gidelim vazgeçtim bir şey içmeyeceğim."
"Siktirgit!!" dedim bu karar değiştiriyişinin üstüne. Fatih çok ani tepki vermişti hala anlayamıyordum ama onu bir kızla elele görsem sanırım bende bu tepkiyi gösterirdim. Söylediğim şey kulağıma gidince bir an irkildim. Bir anda bukadar çirkinleşmeyi beklemiyordum. Hızla yerinden kalkıp kollarımı sıkıca tuttu Mikail. "Ağzından çıkanlar çok ağır. Ama hafifletmek istersen dudaklarını bana teslim edebilirsin."
"Terbiyesiz! Bırak kolumu!!" Sonunda bağırmıştım. Bakış açıma Fatih'in annesi takılınca hemen ittim Mikail'i. Yüz hatlarım son derece gerilmişse de Mikail bir okadar sırıtıyordu. Fatih'in annesi Cafe ye girmiş yanımıza yaklaşıyordu. Biraz hasta gibi gözüküyordu, yüzü çökmüş son gördüğümden bu yana birkaç gün geçse de yaşlanmıştı. "Işılcım, bir sorun mu var? Fatih eve girdiğinde biraz sinirliydi. Sadece dükkana bugün sen bakar mısın deyip odasına çıktı." dediğinde telaşla;
"Bir sorun yok Çiğdem teyzecim. Sadece bir yanlış anlaşılma ama halledilmeyecek gibi değil. En kısa sürede onunla konuşacağım." dedim.
"Peki tatlım nasıl istersen ama Fa- Fatih..." Çiğdem teyze bir an duraksadı. Nefesi kesilmeye başlamıştı. Konuşmasını tamamlayamadan yere yığılmasıyla çığlık atmam bir oldu. "Çiğdem teyze!!! Çiğdem teyze uyan. Mikail 112yi ara çabuk. Hadi acele et. Fatih'i de ara. Ya da telefonumu ver masanın üstünde." Çiğdem teyze yorgunluktan olacak ki bayılmıştı.
Fatih'i aradım ama açmadı. Tekrar denedim yine açmadı. Mikail numarayı istedi belki onda açar diye ben de verdim. Ambulansın yolda olduğunu haber veren Mikail, Fatih'i aramış gelmesini söylemişti. Cafe de çalışanlarda hemen üşüşmüştü üstümüze. Çiğdem teyzeyi dizlerime yatırmış kalabalığı dağıtmak için laflar savuruyordum ortalığa.
10-15 dakika sonra ambulansla birlikte Fatih de gelmişti. Mikail'e onun eve gitmesini söyledim ama yolu bilmediğini filan deyince Cafe'de beklemesinin daha iyi bie fikir olacağını düşündüm. Ne hikmetse hemen kabul etti. Ambulansta Çiğdem teyze sedye de önümüzde uzanırken bir yandan oksijen maskesi takılıyordu.
Fatih'in sinirinin yerini endişe ve üzüntü almıştı. Gözleri ıslanmaya başlamıştı bile. "Nolur anne bukadar erken değil. Nolur uyuma anne nolur..." Fatih başını annesinin göğsüne yaslamıştı. Onu ilk defa bukadar kırılgan görüyordum. Benim önümde de ağlamıştı ama bu sefer ki başkaydı. Korkuydu gözlerindeki. Hemşireler sürekli benim anlamadığım tıbbi bilgeler veriyorlardı birbirlerine. Aynı zamanda Fatih le bir şeyler konuşuyorlardı. Ama ben hala anlayamıyordum.
Hastaneye yaklaşmıştık. Karmakarışık duygular hissediyordum şuanda.
Sedyeyi indirilmiş hastaneye çoktan girmiştik. Telefonumun çalmasıyla dışarıya attım kendimi. Arayan annemmiş.
Mikail benim için beni yalnız bıraktı ve Fatih'le gitti demiş. Tek dediği buymuş. Anneme yalan konuştuğunu ve durumu açıkladım. Umarım hiçbir şüphe duymamıştır çünkü olması gereken de buydu. Hastaneye girdiğimde girişten Çiğdem teyzenin kaçıncı katta olduğunu öğrendiğim gibi ayaklarım hemen asansöre doğru adım almaya başlamıştı.
Kata vardığımda koridor da tek Fatih vardı yere çökmüş ağlıyordu. Yanına gidip bende eğildim onun gibi. Bir ara teselli amaçlı sarılmaya çalıştım ama geri çekilmişti bu yüzden sarılamamıştım. Neden böyle yapıyordu ki? Benim bir suçum yoktu. "Çiğdem teyze uyandı mı Fatih?" diye sorduğumda. Yüzüme bakmadan "Hayır uyanmadı Işıl." dedi bastıra bastıra. Hala bana kızgındı çok belliydi ama bir yandan da sıkıntılıydı. "Bak bana kızma tamam mı. Benim bir suçum yok." Hala susuyordu. Sessizliği bozmak için "Peki durumu nasıl? " dedim. Ayağa kalkıp "Kanser bir kadın nasılsa öyle Işıl! " dedi. Kanser bir insan mı nasıl yani? Çiğdem teyze kanser miydi?

~~~~

Sevgili okuyucularım :) Bu bölümümüz de böyle bitti.
Umarım beğenmişsinizdir.
Bu arada 2k küsür okuyucuya ulaşmışızzzz nasıl mutluyum anlatamam ya. Bazen mızmızlanıyorum Ahh keşke daha fazla olsa yazdıklarımı beğendirebilsem diyorum ama buna da şüküürr. Hepinize teker teker çok çok teşekkür ediyorum iyiki varsınız. Oy veren ve yorum yapan elleriniz dert görmesin inşallah :))) Bir de 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun :)
Vote ve yorumlarınız içinde ayrıca şimdiden çooook teşekkür ederim :)

Sizi çookkk çooook çook seviyorummm :)
-prisoncukiz

Yıldızlarla KaybolalımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin