2. BÖLÜM

32 2 0
                                    


''Daha küflü olamaz mıydı acaba burası? Temizlik şirketini daha iki gün önce göndermiştim, nasıl olur!''

''Cidden o şirketin annem ve babama yakalanmadan buraya gelebileceğine inandın mı? Bazen çok saf oluyorsun Damian,'' dedim ve paltomu koltuğun üzerine attım. Telefonlarımız her an dinleniyordu ve annem asla o şirketin veya herhangi birinin bu lanet kulübeye girmesine izin vermezdi.

''Kızım, üç gün araba yolculuğu çektin ve yine de gelmiş bana laf ediyorsun. Uyusana sen ya, arabada da uyumadın. Burası yüzünden değil uykusuzluktan öleceksin!''

Cevap vermeden yanından geçip koltuğa oturdum. Bütün yolculuk boyunca uykusunda sayıklamıştı. Söz, zavallı kız, neden ve yalan diye sayıklamış durmuştu. Rahatsızca kıpırdanıp terlemeye başlayınca kabus gördüğünü sanmış ve onu uyandırmıştım. Ne gördüğünü sorduğumdaysa boş boş yüzüme bakmış ve soruyu hiç umursamadan telefonunu eline alıp mesaj yazmaya başlamıştı.

Madem Damian bana sorumun cevabını vermiyordu bende ona günlerce aklını sorgulayacak bir soru verecektim. ''Git artık, zaten içeri girerek benim için bir kötülük yaptın. Daha fazla kalma, izleniyoruz,'' dedim ayağa kalkarak. Hareket etmediğini görünce sesimi yükseltip ''Lütfen gidin Bay Damian, iş vereninizi rahatsız etmek istemezsiniz, değil mi?'' dedim ve mutfağa gittim. Kapının kenarından onu görebiliyordum.

Kaşlarını bir an anlamak istercesine gerdi ama hemen kendine gelip ''Üzgünüm küçük hanım, hemen gidiyorum,'' diye fazla sesli bir şekilde konuştu ve benim olduğum yere hızlıca bakıp gitti. Tek başıma kalmıştım. Yine.

Gittiğinden emin olduğumda salona geçtim. Kulübe yalnızca mutfak ve salonun arasındaki kısa duvardan oluştuğu için tek bir tuşla bütün kulübeyi solgun bir ışıkla aydınlandırdım. Karanlık çok iğrençti.

Paltomu koltuğun üzerinden alıp üstüme hızlıca geçirdim. Hızlı hareket etmek bana zamandan çok ağzıma burnuma toz kaçırmayı kazandırmıştı. Öksüre öksüre kulübeden çıktım.

Dışarıda yağan kar ve gözlerime çarpan soğuktan dolayı önümü göremeden kapıyı kapatmaya çalıştım. ''Biraz'' hızlı kapatmış olmalıyım ki kırık dökük kulübenin üstünden normal olamayacak sesler gelmeye başladı. Neler olduğunu anlayamadan yukarıdan kafama buz tutmuş karlar düşmeye başladı. Yüzüme gelen karları atmaya çalışırken şapkamın içine küçük buz parçası kaçmıştı! Şapkamı sallayıp karlara bata çıka biraz ilerledim ve karşımdaki yarısı yanmış villa ile o soğukta baş başa kaldım. İçim de dışım da soğuktan ürpermişti.

Babam ve annemin ataları Türk kökenliydi. Ben de genellikle ''tatillerimi'' Ankara'daki kulübemizde geçirirdim. On üç yıl önceye kadar sık sık Türkiye'ye gelirdik ve en sonunda bazı nedenlerden dolayı o kadar uzun süre kalmıştık ki babam burada bir villa almıştı. Bir gün bu villa, içinde sadece anne ve babam varken yanmıştı. Hemen söndürmüşlerdi ama çoktan yarısı harabeye dönmüştü. Düşmanlarının yaptığını düşünen aileme uzaktan acıyan gözlerle bakmıştım. On dört yaşındaydım. Gözümün önünde odamdaki defter yanmaya başlamıştı. Sonra beni odamdan çıkarıp bahçeye götürmüştü. Bir tek ben biliyordum o yangını kimin çıkardığını. Tabii sadece yüz olarak, isim ve kim olduğu yoktu hafızamda.

Titredim. Elimi içgüdüsel olarak gözlerime götürdüm. Ne zaman eski bir anı beni derinden etkilese ve normal bir insanın ağlayacağını düşündüğüm bir olay yaşasam ellerimi gözlerime götürürdüm ama elim hep kuru olurdu.

Sinirlenip kollarımı hızlıca cebime soktum ve kulübeye doğru ilerledim. Karlara rağmen hızlı bir şekilde kulübeye varmıştım ama kapı açılmıyordu. Sert kapattığım için sıkışmıştı. Omzumla sertçe vurdum, tekme attım ve koşup üstüne abandım ama hayır. Açılmıyordu. Sevgili anneciğim ''güvenliğimi çok önemsediği'' için kulübede küçük değişiklikler yaptırdığını söylemişti.

Gözyaşı SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin