8. BÖLÜM

53 46 47
                                    

Koşuyordum. Elimi attığım her yer boşluktu ve aldığım her nefes genzimi yakacak kadar temizdi. Yıllarca kirli bir havada yaşayıp bir anda bu temiz nefesi almak canımı yakıyordu. Gözlerimi karanlıkta açıp kapatıyordum. Bundan bile emin olamıyordum. Gözümü kapattığım an ile gözümü açtığım an arasındaki tek fark aralarındaki zaman farkıydı. Neredeydim?

Koşuyor ve kendimi yere atıyordum. Dizlerimin değmesini beklediğim sert zemin yoktu, soğuk bir boşluk vardı. Düştüğümde sanki uçuyormuşum gibi havada cenin pozisyonunda duruyordum. Ayağa kalkıp ayaklarımı yere vuruyordum, yine uçuyordum. Havada çırpınan bacaklarım yorulunca kendimi yere bırakıyordum. Neredeydim?

Koşuyor ve çığlık atıyordum. Boğazım acıyıp sesim kısılıncaya kadar çaresizce sesleniyordum. Kime mi? Bunu bende bilmiyordum. Sadece ''Kurtar beni. Canım yanıyor. Neden?'' diye seslenip duruyordum. Kendimi durdurup susmaya çalıştıkça sesim daha da güçleniyor, başka cümleler düşünüp dile getirmeye uğraştıkça ağzımdan yine aynı kelimeler çıkıyordu. "Kurtar beni." Neredeydim?

Koşuyor ve kahkaha atıyordum. Yanlış oldu...

Koşuyor ve ağlıyordum. Bağırarak, hıçkırarak ve sayıklıyarak ağlıyordum. Gözyaşlarım bu soğuk bilinmezliğe inat sıcacık akıp çenemden aşağı süzülüyor, boşlukta uçup gidiyordu. Ağlayamadığım yıllara inat ağlıyor ve susmak nedir bilmiyordum. ''Kurtar beni!'' diye çaresizce ağlıyordum. Neredeydim?

Duruyor ve nerede olduğumu düşünmeye başlıyordum. Uçuyordum. İstemsizce konuşuyor ve çığlık atıyordum. Ağlıyordum. Neden tek başımaydım? Neden ağlıyordum? Ağlama isteğiyle yanıp tutuşurken kahkaha atmış da, neden şimdi kendimi durduramadan ağlıyordum? Kabus muydu yaşadıklarım yoksa delirmenin verdiği hayali özgürlük mü? Neredeydim?

Oturuyor ve gözlerimi kapatıp saymaya başlıyordum. Bir, iki, üç, dört... yüz seksen. Zaman geçmiyordu. Kolumu tutup sıkıyordum. Acıyor ama uyandırmıyordu. Tırnaklarımı avuç içime sertçe batırıyordum. İz bırakıyor ama uyandırmıyordu. Neredeydim?

Etrafımdaki karanlık titreşmeye başlayınca kafamı kaldırıp olanları merakla izlemeye başladım. Renkler etrafta uçuşuyor, sanki her şey sihirli bir değnekle oluşmaya başlıyordu. Ayaklarımın altındaki boşluk renklenip canlandıkça boşluk hissi yavaş yavaş yok olmaya başladı. Sanki bir rüya kuruluyordu ve bende bu ana tanıklık ediyordum.

Kulağıma dolan ayak sesleriyle bir o yana bir bu yana süzülmeye başladım. Görüntüler netleştikçe adımlarım yavaşladı ve gördüğüm manzara karşısında ayaklarım durdu. Kahverengi canlı saçları ve üstündeki takım elbisesiyle karşımda orta yaşlarda oldukça yakışıklı bir adam duruyordu. Duruşundaki otoriteden ürküp omuzlarımı dikleştirdim. Sanki her an beni azarlamaya başlayacakmış gibi hissediyordum.

Yeni tıraş olmuş sakallarını eliyle sıvazladı ve yanındaki çalışma masasının üstündeki bardağa yöneldi. İş yapmamaktan yumuşaklığı bozulmamış parmaklarını sıkıca bardağa sardı ve yudum yudum içmeye başladı. Her zamanki gibi sakinleştirici ilaçlardan biri olduğunu masadaki kutulardan anladığım içeceği tekrar masaya bıraktı. Gözlerini kapatıp derin nefesler alıp vermeye başladı. Kendini arkasındaki deri koltuğa bırakıp konuşmaya başlayınca birkaç adım sağa kaydım ve karşısındaki insana baktım.

Gözyaşı SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin