Isabella ve Lukas'ı sert bir biçimde tutarak arabaya bindirdiler. Karakola varmışlardı bile. Isabella'nın içinde bir korku vardı. Kim polise giderken korkmazdı ki? Hele ki bir cinayet ile suçlanıyorsa. Hem kendini nasıl koruyabilirdi? Böyle işlerden anlamazdı. Parası mı vardı ki avukat tutsun? Acaba Lukas böyle işlerden anlarmıydı? Belki de biraz parası vardır. Isabella Lukas'a umutla ve özür diler gibi bakıyordu. Aslında hiç Lukas ile maddi durumlarını konuşmamışlardı. Belki onun durumu daha da kötüdür düşünceleri vardı içinde. Karakolda onlara bir malmış gibi davranıyorlardı. Hızlıca ifadesi alındı. Onları ceza evine gönderiyorlardı. Isabella'nın şimdi aklına gelmişti! Babası ne durumdaydı? Ona birşey olduysa dayanamazdı. Hayata tutunamazdı! Polislerden rica etti. Daha yeni yeni reşit olduğu için biraz ısrar edince kabul ettiler. Babasını aradı. Babasının telefonunu Alex'in annesi açtı. Isabella'ya ilk sorulan soru "Alex nerede? Nasıl?" Sorusu geldi. Hassiktir,ne diyecekti ona? "Ben onu bıçaklayıp öldürdüm." mü diyecekti? Soru bir daha ona yönelince Isabella Alex'in nerede olduğunu bilmediğini söyleyiverdi. Hem gerçeği söyleyemezdi ki. Başında bir tane polis vardı. Konuyu değiştirerek Babasının nerede olduğunu sordu. İşte o zaman Alex'in annesi Harney hanımın sesi titredi, nefesi sıklaştı. Boğazında bir düğüm oluştu sanki. Harney hanım söze şöyle başladı;"Isabella tatlım şimdi sakin ol" dedi. Babasına birşey olduğunu anlamıştı. Titreyen dudakları ile babasına ne olduğunu soracaktı. Nasıl tutunurdu bu hayata o olmadan? Onsuz napardı? Sadece "Babam'a ne oldu?" Diyebildi. Bazen cümleler açıklayamazdı hisleri, işte o zamanlardan biri de Isabella'nın başına gelmişti.. Harney hanım konuşmaya başladı. Harney hanım'ın sözü bittiğinde Isabella'nın gözleri kararıyordu. Telefonu kapattı polise uzattı. Bir adım attı ancak yere serildi.
***
Uyandığında bir hastanedeydi. Kolunu hareket ettirmeye çalıştı ancak elindeki yatağa bağlı olan kelepçeyi fark etti, kolu ağrıyordu. Bu lanet olası yerden kurtulmak istiyordu. Koluna bsktığında morardığını fark etti. Bu morarıklık ona terk edilmiş benzinliği hatırlatıyordu. İçi bir cız etmişti derken odaya bir hemşire girdi. "Merhaba bir baygınlık geçirmişsin." dedi. Vay be! sen söylemesen Isabella bilmiyordu. Ve devam etti. "Şimdi seni bir odaya götüreceğim. Orada sana birkaç işlem yapacağız. Tamam mı?" Tamam demekten başka bir çaresi yoktu. Uzatmadı, hastanedeki şu "Tamam mı?" Sözcüğüne gıcık oluyordu. Sanki tamam demese yapmayacaksınız. Isabella bunları düşünürken hemşire harekete geçmişti bile. Hasta sedyesini sürüyordu. Sonunda hemşire Isabella'yı bir odaya bıraktı. Oda karanlık kapkaranlıkdı. Hemşire işlem yapacakları için odanın karanlık olduğunu söylüyordu. Isabella'nın umrunda değildi. O Lukas'ı düşünüyordu. Ah o polislerin geldiği anı düşündüğünde...
***
Hemşire gitti. Isabella bu kapkaranlık odada yanlız başına kaldı. Düşünceleri ile kaldı. Pişmanlıkları ile kaldı. Hüzünüyle kaldı. Bir süre kaldı işte... Sonra bir ses geldi. Ses oldukça ürkütücüydü. Isabella'nın kelepçesi açıldı. Birdenbire! Ayağa kalktı, başı ağrıyordu. Ayak sesi geldiği anda geri yattı. Hemşire geldi. Işıkları açtı. Elinde bir bıçak ile geliyordu. Sonra derisini kesti. Ne yapıyordu bu kadın!? Isabella sesi çıktığı kadar bağırdı. Hemşire "Bak bir şey olmuyor. Sende de deneyelimmi?" diyordu. Bu kadın piskopat mıydı? Isabella kaçacakken bir anda bayıldı. Uyandı, etrafına baktı, eline baktı, geçmişine baktı, o kanlı geçmişine baktı, hayal etti annesine baktı, hayal etti babasına baktı, hayal etti Alex'e baktı...Sonrada kapıdan giren Lukas'a baktı. Ona bakınca içi yanıyordu. Hayır öyle değil, sevgiyle yanıyordu. Kalbi tam şu şekildeydi;
Güm.
Güm.
Güm.
Belki de kalbin böyle atması gerekirdi ama insan normal şeyleri de özelleştirebilirdi...
Birşey hissetmek için yeni bir özellik olması gerekmezdiki, insan ruhen değişirdi. Değil mi? Vücut fonksiyonları ona söylermiydi gerçeği? Belki de evet.Lukas baktı Isabella'nın o derin yeşil gözlerine. Baktıkça mutlu oldu, baktıkça umut gördü. Bakmak yetermiydi? Güzel seven için evet. Söyleyemediği onca sözcük, onca gerçek vardı. Ama bazen gerçekler söylenemezdi. Utanılırdı belki de. Ya da korkardı insan. Kim korkmaz? Bu duygunun bir ismi yoktu aslında. Ama en uygunuydu "Sevgi". Dudaklarını araladı; "Aç mısın?" Lukas biraz odunmuydu? Evet. Sevilirmiydi? Evet.
Isabella ölümüne açtı ancak " Yani... açım." dedi. Neredeyse bayılacaktı ve dediği sözcük bumuydu? Evet. Olsun, varsın bayılsın zaten kurtulmak istiyordu bu dünyadan. Onu bağlayan Lukas'dı. Lukas "Ben birşeyler hazırlarım." dedi. Lukas gitti. Isabella tek kaldı. Cebini yokladı,bunca zamandır telefonu cebindemiydi? Hassiktir. Bunu neden daha önceden düşünmemişti!? Gözlerini kapadı. Biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı. Herkesin ihtiyacı vardı sonuçta. Biraz uyudu. Bir anda dikildi yattığı yatağın üzerinde. Bir dakika o hastanedeydi. Yani hem, hem o bir mahkumdu. Bir cinayet şüphelisi...
Hayır,hayır,hayır olamaz...
O şuan kaçak olarak görünüyordu. Eğer birşey olursa müebbet yerdi. Isabella titriyordu. Lukas'dan ses gelmiyordu. Ayağa dikildi. Dışarı çıktı. Lukas'ı gördü. Ne yaptığını merak etti. Sarı, çizgili kazağı ile yaslandı kapıya. İzledi, izledi. Onun mavi boya ile boyanmış saç uçlarına baktı. "Hayır." dedi kendi kendine. İstemiyordu. Herkes gidecekti. Onun hayalleri vardı değilmi? Hem Lukas onu severmiydi? Derken o hâla Lukas'ı izliyordu. Birini fark etti. Düpedüz koşuyordu. Lukas'a. Bir sahne hayal edin. Kendi kendine ev için odunları kesen bir genç ve ona doğru baltayla koşan bir adam. Biliyorum anlatımı komik ama o an tam anlamıyla öyleydi. Burada bir kişi ölecekti ki böyle giderse ölen Lukas olacaktı. Isabella köşede duran diğer baltayı aldı. Ve adamın arkasına, tam sırtına. Hayat zaten böyle birşey değilmiydi? Hep kendini hazırlıklı zannederken yemezmiydin arkandan baltayı? Adam yere düştü. Lukas dehşetle Isabella'ya bakıyordu. Ve 1 dakikalık sessizlik. Lukas'ın söylediği ilk cümle herşeyi açıklıyordu. "Biz bittik." Evet durumun özeti buydu.
Onlar bitmişti...
Isabella bir cesaretle ölen adamın kapüşonunu açtı. Baktı, inanmadı. Allah kahretmesin. Bu Micheal'dı. Elindeki baltayı yere attı. Ellerine baktı, bu iki cinayet işlemiş ellere baktı. Yapacak tek şey vardı. Cesedi saklamak...Orman'ın ıssız bir kısmına Micheal'ı gömdüler. Üstüne ormandaki ölen hayvanlardan birini koydular ki eğer polis arama yaparsa ve köpeklerini kullanırlarsa ölen hayvan onları yanıltabilirdi. Ormanda yürümeye devam ettiler. Bir göl buldular, hatta bir sahil. Ah insanlar. Lukas ve Isabella dışında insanlar, masum olan insanlar. Issız bir köşeye oturdular. Orada tek tük insanlar vardı. Uzandılar. Evet, bu havada sahilde uzanmak harika fikir değilmi? Hava soğuktu,insanlar soğuktu,duygular bile soğuktu. Ama sevgi.. İşte o, o sıcaktı. Öyle bir sıcak. Her soğuğu teninde hissetmediğin gibi her sıcağı da teninde hissetmezdin. Kalbindr hissederdin.
Hem "Sevgi" sadece bir duygu değildi ki.Uzandılar. Lukas'ın eli Isabella'nın saçına gitti. İkisi de birşey yapmadı. Bazen sadece "anı yaşamak" lazımdı.
İnsanlar böyle olmalıydı. Değil mi? Anı yaşamalı... Ama çoğu kişi planlıydı. Hep planları planlar bozmazmıydı? Evet. Hep planları planlar bozardı. Herşeyin anında olan hali güzeldi. Değil mi?
*BÖLÜM SONU*
Biliyorum biraz fazla edebiyat yaptım KSLSLSKS ama benim şu ana kadar en sevdiğim bölüm oldu. Diğer bölümlere yine gerilim koyacağım. Ama böyle 2 yada 3 bölümde bir Isabella ve Lukas bölümü atarım. Bu bölümdeki sevdiğiniz kısımlardan bahsedip kitap adını vermeyi unutmayın. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. Diğer bölüm ne zaman gelecek bilmiyorum çünkü "Anı yaşamak." lazım :) Ben size haber veririm. Hadi bakalım görüşürüz:)[●]V🦋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-KANLI OYUN-
Mystery / ThrillerArınma gecesinde hayatta kalabilirmiydin? Bir "Kanlı Oyun" Oynamaya hazırmısın? Bilirsiniz her oyunun bir "kazananı" olur. Kazanan kim? 2 Rehin,2 Kurtarıcı. Kimseye güvenemezsin ancak hayatta kalman için doğru karar alman lazım. İşkence ve cinayet...