6. BÖLÜM- BELANIN TA ORTASI

13 1 0
                                    

Hiç çaresiz bir şekilde belaya battınızmı? Kendinizin bir bela olduğunuzu düşündünüzmü? Evet,bu Isabella ve Lukas için maalesef ki evet...

Isabella ve Lukas sahilde biraz uzandı, yürüyüş yaptı sanki biraz "Hayatlarını yaşadılar." Ama her hayatın bir sonu vardı değil mi? En azından olmalıydı...

Onlar "Hayatlarını yaşarken." polisler boş durmuyordu. Isabella eskiden polislerin gözünde bir cinayet şüphelisiydi ama artık... Artık o polislerin gözünde "KAÇAK BİR KATİL" olmuştu. Masum olsa neden kaçardı bir insan? Pardon kaçırılırdı? Bilmem. Bunu Lukas'da bilmiyordu. Isabella da. Isabella oturdu. Oturduğu gibi telefonu çaldı. Gerçeği söylemek gerekirse tedirgin oldu. O bir kaçaktı... Telefonu açtı sonrası şöyle oldu;

- A-alo?

- Merhaba

- Buyrun?

- ...

- Evet?

- Beyefendi?

Ses yok... Bu da neydi böyle? Onu 40 yaşlarında bir adam aramıştı ve cevap vermiyordu. Isabella telefonu tam kapatacakken bir ses geldi. Onu arayan adamın sesi... ''Pardon... Yanlış aramışım. Kusura bakmayın lütfen'' Isabella tamam gibisinden birşeyler dedi. Lukas'da onun yanındaydı. Yaklaşık 30 saniye sonra Lukas'ın ''Hassiktir! Biz ne yaptık!'' dediği duyuldu. Isabella anlamamıştı. ''Ne oldu Lukas?..'' dedi. ''Isabella bu bir polis taktiği. Az önce bizi tuzağa düşürdü!''
"Na- Nasıl?" Lukas dudağını ısırdı bu onların sonuydu. Isabella bir açıklama bekliyordu. "Isabella bizi bir süre hatta tuttular ve..." Isabella "ve?" Dedi. Lukas devam etti. "Ve yerimizi tespit ettiler..." Bir an önce kaçmaları lazımdı. Isabella mantıklı düşünmeye çalıştı dudakları titreyerek "Lu- Lukas şimdi ben telefonumu kapatacağım, beraber ormanın içine girmemiz hatta orada kaybolmamız lazım. Sen ve ben. Sadece biz." Lukas  başını salladı. Koşmaya başladılar. Ormanda bir yer buldular. Kaybolmaları ve bulunmaları imkansızdı. Oturdular bir taşın arkasına. Elleriyle toprağı kazdılar. Evet elleriyle. Elleri kanaya kanaya... Böylece bir tık aşağıya inmiş oldular. Aslında baya indiler. Bir poşet koydular ve oturdular. Artık sözleri ve düşleri kalmıştı. Çok kısık bir ses duydular. Polis sirenleri. Ancak ormanın ortasındalardı bulunamazlardı. Ama ses duyuluyordu; "Isabella Rosier Park teslim ol!" bu sözü yaklaşık 5 defa tekrar ettiler. Kaçtıklarını anlayınca sahile girdiler. Bunlar salakmıydı? Kaçacak olan kişi sahile mi giderdi? Belki de evet. Sonra bir ses daha duyuldu. Zor duyuyorlardı sesi. Ses; " Lukas Adrian Preff." diyordu. Lukas'ı da tespit etmişlerdi. Isabella ayağının ucunda duran poşete baktı. Poşet öyle doluydu ki. Hem içinde yiyecek vardı. Ama fazla yememelilerdi. Kucağında bir çanta vardı. Bir tane kıyafet ve bir tane bez. Eğer üstlerinde bir kesilme olursa kanamayı durdurmak için. Herşey hazırdı ama birtek onlar hazır değildi.
***
Zaman akıp geçti. Polisler gitti. Ormanın ortasında sadece ikisi kaldı. Birde ölen Michael var tabiki. Isabella yüzünü sadece bir karanlık olarak gördüğü Lukas'a baktı. Titreyen dudaklarıyla "Özür dilerim." dedi. 5 saatlik sessizlikten sonra Isabella ilk "Özür dilerim." demişti. Lukas "Ne?" dedi. Isabella devam etti. "Özür dilerim seni bu belaya ben ittim. İki tane cinayet işledim ve şuan seni suç ortağım sanıyorlar her şey benim yüzümden. Bu zamana kadar hiç bir şeyde başarılı değildim ve olmayacağım. Biliyor musun? Ben boşuna yaşıyorum. İnsanların hayatlarını mahvetmekten insanların hayatlarını bitirmekten başka bir şey yapmıyorum. Bu eller tam iki cin-" Lukas parmağını Isabella'nın dudağına götürdü. "Sakin ol. Bu senin suçun değil. Aslında sana bayadır söylemek istediğim bir şey var..." Isabella "Evet?" dedi. Isabella'nın kalbi aynen şöyleydi;
Güm.
Güm.
Güm.
"Isabella bizim kaldığımız yer var ya orası..." "Orası ne Lukas?"
"Orası bir cinayet yuvası."
"Ne?"
"Orada 2 tane cinayet işlendi. Peki kim tarafından biliyor musun? Benim tarafımdan. Ben masum biri değilim Isabella."
"Tamam, p-peki neden cinayet işledin?"
"Ben yazları buraya gelirim sahile giderim. Yani burada kalırım. Yazda bir orospu çoçuğu- pardon bir adam bir kadına şiddet gösteriyordu. Kadın'ın ağızı burnu kanamıştı, adamı çağırdım. Uyaracaktım, adam yürüyen bela çıktı. Bir adamla yanıma geldi. "Benim ailevi sorunlarıma karışma." dedi. "Senin ailevi sorunun kadın döverek mi  çözülüyor?" dedim. Adam beni boğmaya çalıştı bende bıçakladım ikisini. Senin tam Alex'i öldürdüğün bıçak..." Isabella dudaklarını araladı; ''Emin ol senin geçerli bir sebebin varmış. Kanunlara aykırı olsa da sen doğru olanı yapmışsın.'' Sonra tekrardan bir sessizlik. Aslında gerçekler sessizlikte yatardı. İnsanın ağızından çıkmayan düşünceleri ile sessizliğe dolardı. En büyük çığlık sessizlikti belki de. Sadece karanlık sadece sessizlik sadece huzursuzluk sadece çaresizlik...
***
Nihayet sabah olmuştu. Artık karanlık yoktu. Sessizlik yoktu. Kuşlar cıvıldıyordu. Ama en önemlisi Isabella Lukas'ı görebiliyordu. Onun o kahverengi gözlerine bakabiliyordu. İki katil birbirine bakıyordu. Kader neden onları buluşturmuştu? Kim bilir... "Yemek yiyelim mi?" "Olur." Isabella poşete yöneldi. Poşetteki yiyeceklere baktı.
Ekmek
Cicibebe
Kakaolu kek
Meyve suyu
Cips
Peynir
Zeytin
Küçük pakette olanlardan reçel
Balık kraker
Çokokrem
Bir tane şeker
Ve daha fazlası.
Isabella ekmeğe uzandı. Tek kullanımlık reçeli aldı. Ekmeklere reçeli kürdan yardımı ile özenle sürdü. Ekmeklerden birini Lukas'a uzattı. Lukas teşekkür ederek aldı ekmeği. İştahla ve açlıkla ekmeklerini bitirdiler. Kaybedilecek bir kendileri birde canları vardı. Oturdular, düşündüler ve beklediler... Olacak her şeyi beklediler.
Derken Isabella bildirimlerine baktı. 35 cevapsız arama cart curt. Mesajlara bakarken en yakın arkadaşı Lisa'dan gelen mesajı açtı.
Lisa:Isabella iyi misin?
Lisa:Arınma gecesinde sana bir şey oldu mu?
Lisa: Isabella neden cevap vermiyorsun?
Lisa:Endişelenmeye başlıyorum.
                   (...)
Isabella cevap vermeyi düşündü. Ve düşündüğünü yaptı. Mesaj attı;
Isabella: Ben  iyiyim, yanımda bir arkadaşım var. Eğer sana cevap vermezsem lütfen endişelenme. Ya şarjım bitmiştir ya da telefonum kapalıdır. Sen nasılsın?

Lisa: Sonunda! İyi olmana sevindim. Buluşma ihtimalimiz varmı? Birşey anlatmam lazım.

Isabella: Yok galiba... Ben şuan. Brighton'dayım.

Lisa: Ne bende oradayım!

Isabella: Buluşmamamız senin için daha sağlıklı yakında sana mesaj atarım ve başka  zaman buluşuruz. Şarjım şuan on. Telefonumu kapatacağım ki şarjım bitmesin unutma eğer bana birşey olursa üzülme seni seviyorum. Lütfen kendine çok dikkat et. Sonra görüşmek üzere...

Isabella mesajı yazdığı anda telefonunu kapattı. Aslında şarjı on falan değildi. Otuz'du ancak konuşmayı uzatması hem Lisa'nın hem  de Isabella'nın aleyhine olurdu. Isabella gün batımına baktı. Oturduğu yerdeki kayaya yaslandı. Sessizliği Lukas bozdu. "Biraz dolaşalım mı? Ormanda..." Isabella; "Aslında iyi olur." Utanmasa çocuğun boynuna atlayacaktı ama Naz yapıyor Naz!
Biraz ormanda yürüdüler gün batımını seyrettiler. Bu sahil kasabasının ıssız kısmından sahili izlediler. İkisinin de böyle bir gezmeye ihtiyacı vardı. Gün batmıştı ay ortaya çıkmıştı. Eski yerlerine geri döndüler. Şey el ele tutuşarak... Ama bunun sebebi sevgi falan değildi. Birbirlerini kaybetmemek içindi. Yine kayaya yaslandılar. Konuyu Isabella açtı; "Biliyor musun? Ben küçükken geceden korkardım. Kızardım geceye. Uyumak zorunda olduğum için. Oyun oynayamadığım için. Ama en büyük oyun gündüzmüş. Şimdi nasıl biliyor musun? Oyunlardan kaçmak için insanların gözlerini, yüzlerini, sözlerini  görmemek için gündüz olsun istemiyorum. Ayı seyretmek sadece düşünmek istiyorum. Ama maalesef insanın her istediği olmazmış." "Belkide haklısındır ancak gündüzleri sevdiğin insanları görmek... Belkide gündüzü güzel kılan budur?" Isabella devam etti "Seven sevdiğini sesinden görür, düşünden görür. Görür bir şekilde. İllaki gündüz olması güneş açması gerekmez." "Ya yetmiyorsa?" Isabella bu sözün karşısında şaşırdı ancak kendisinden emindi devam etti; "Güzel seven için yeter..." Lukas diretti "Yeter mi? Doğru sevmeyene yeter. Neden biliyor musun, çünkü imkan var... Sen sevdiğin insanı görmek onun gözlerine dalmak istemez misin?" Isabella titreyen dudaklarını araladı  "Belki de yüzünü görmeden sevmek daha sağlıklıdır." Lukas bu tartışmayı sonlandırmak istediği için yemek poşetine yöneldi. Oradan Lukas bir şeyler seçerken Isabella derin düşüncelere daldı.

Yetmez demişti, sevdiğinin sesi yetmez demişti. Gözlerine dalman lazım demişti. Gündüzü güzel kılan bu demişti. Haklıydı, o şuan Lukas'ın gözlerine bakmak her zerresini görmek isterdi. Ama diretmişti. Sözünden dönmemişti. Lafını devam ettirmişti.

Lukas bir  tane cicibebe ile Isabella'nın yanına yavaşça oturdu. Sadece ona doğru uzattı. Isabella da aldı. Saatler birbirini kovaladı...

Saat sabah dokuz civarındaydı. Isabella bir sesle irkildi. Uyandı. Etrafına baktı hiç birşey yoktu. Geri oturdu. Hişbirşey onu bir saat daha uyumaktan alıkoyamazdı. Başını taşa yasladı.  Lukasla  beraber bir ormandalar bundan daha huzur verici ne olabilirdi? Ama huzurlar da bozulabilirdi.
Isabella elini Lukas'ın saçlarına götürdü. Bir süre onun saçını okşadı. Arkadan az önceki sesin aynısı gelmesiyle sanki  yüreğine bir "Mızrak" saplandı. Ağzından sadece bir kelime çıktı; "Hassiktir." Evet, olay bir kelimeden ibaretti...
*BÖLÜM SONU*
Eveet. Bu bölüm en uzunu oldu merak etmeyin daha uzunları da gelecek. Aa bu arada söylemeyi unutmayayımda. Son paragraftaki "Mızrak" kelimesinin olayını anlatayım. Biz bir arkadaşla (Mirza) bir yere gitmiştik sonra da orada biri arkadaşa ismini sormuştu o da ismini söyledi. Ondan sonra soran kişi yanlış anladı ona gün boyu Mızrak diye hitap etmişti JSJSJJSJSJSJS. Arkadaş da utanıyor düzeltemiyor. Onunda anısı öyle kaldı bende kitap da ondan da bir anı olsun dedim:) Neyse yeni bölüm yakında gelir♡
Sizleri seviyorum, oy vermeyi unutmayınn.♡
-[•]V🦋

-KANLI OYUN-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin