(ISABELLA'NIN ANLATIMIYLA)
Havaalanına vardığımızda saat sabah dokuz civarındaydı. Elektronik tabelalara bakıyor hangi uçak saat kaçta kalkıyor bakıyordum. Arkama döndüğümde işte o tabelayı gördüm. FRANSA/PARİS. Saat 9.30 gibi uçağa alınacağımızı alımın 9.40'da biteceğini uçuşun 10.00 gibi başlaması planlanıyordu. Yolculuğun yaklaşık 5 saat süreceği ancak hava durumuna göre değişebileceği de söyleniyordu. Heyecandan ölecek gibi hissediyordum. Lukas bana bakarak "Kahvaltı yapalım mı?" dedi. Başımı sallayarak elini tuttum. Elimizde valizlerimiz. Diğer elimiz birbirimiz...Kahvaltı bölümüne gittiğimizde Lukas "Sen bir masa bul ben siparişi oluşturup geliyorum." dedi. Ellerimi ellerinden ayırdı. Etrafıma bakındım. Cam kenarı bir yer buldum ve oturdum. Sosyal medyada gezinmeye başladım. İki dakika sonra Lukas karşıma oturdu. O oturduğu anda kahvaltı gelmeye başladı. Üç garson getiriyor geri dönüyor tekrar getiriyordu. Masayı donattıklarında Lukas'a baktım. Garsonlara bahşiş veriyor bir yandan da teşekkür ediyordu. Kahvaltımı yapmaya başladım 15 dk. sonra yemeğimizi yemiş parayı ödemiş geri dönüyorduk. Oradan çıkarken gözüme gül satan bir kulübe, mağaza artık ne denirse birşey vardı. O sırada Gül saatn kişi Lukas'a yaklaştı ve "Bu güzel yengemize onun yanında sönük kalacak bir çiçek satın almak istemezmisiniz?" dedi. Kalbim heyecanla atıyordu. Acaba alırmıydı? Lukas hiç düşünmeden bir tane aldı. Parasını verdi ve çiçeği diz çökerek bana uzattı. DİZ ÇÖKEREK!?, DİZ ÇÖKEREK!? Aldım ve teşekkür ettim. Belki de ilk defa bu kadar çift gibi görünüyorduk. El ele, göz göze...
Sonunda aşağıya indik. Anonslar başlamıştı. "Fransa/Paris uçağı 2. Pistten kalkacak. Yolcularımızı bekliyoruz." Biraz daha acele ederek yürüdük. Uçağa vardık. Niye biz dışında kimse yoktu? Lukas bana "Nereye oturmak istersin?" dediğinde şaşırdım. "Koltuğumuz belli değil mi?" diye sordum. "Hepsi bizim" dedi gülerek. Orta sırada bir cam kenarına oturdum. Yanıma oturdu. Bir uçuş boyunca burada, beraber mi kalacaktık? Hostes bize hoşgeldiniz gibisinden birşey söylerken dinlemiyordum. Uçuş başlamadan hostes kemerlerimizi bağladı. Su, kek, kraker gibi şeyler verdi. Son anonslar ve uçuş...
Kulaklığımı taktım ve camdan bakmaya başladım. Playlistim hep yavaş, sakin ancak anlamlı şarkılarla doluydu. Başımı koltuğa yasladım. Tam o sırada kulaklığımdan biri kulağımdan gitti. Lukas'ın kulağına... Şarkı devam etti. Beni yak, kendini yak, herşeyi yak. Bir kıvılcım yeter ben hazırım bak...
Sonra şarkıyı Lukas devam ettirdi. "İster öp okşa, istersen öldür. Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk..."
Gitar çalabildiğini biliyordum ancak sesinin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. Bir insan her yönden nasıl donanımlı olabilirdi? Ben ona şaşkınlıkla bakarken kulağıma eğildi ve şöyle söyledi "Seni daha çok şaşırtacağım prenses." Biraz zaman geçti. Benim kulaklığım hâla onun kulağında şimdi onu ben şaşırtacaktım. Benim sesim kötü sayılmazdı. Birçok yarışmaya katılmış onlarca kupa almıştım. Başladım; "Ah canım sevgilim, derin bir okyanustayım. Hiç kimse gelmiyor bırak beni konuşayım. En azından bugün, bugünde sonbahardayım. Soracak olursan ben şimdi uzaklardayım..." Şarkıyı devam ettirdi; "Ben sana gel dedim, içimde kaybolan papatyalardı
gözlerin. Eski bir radyodan çalan şarkıyı dinledim." Devam ettirmeliydim "Hayatı kahrolan gibi, gururu ayaklar altına alınmış biri gibi..." Bana hayranlıkla baktı. Sonra anlam veremediğim birşey oldu beni kollarıyla sardı, bana sarıldı. Bazen sorgulamamak lazımdı öyle yaptım. Kollarımı onun boynuna doladım. Sadece sarıldık. Kocaman uçakta sadece biz. Biz ve müziklerimiz... Müzik çalıyor, sözler akıyor, düşünceler dağılıyor biz ise sarılıyoruz. Zaman yavaşça duruyor. Yarım saat sarılarak durduk. Düşünerek konuştuk. Yavaşça kollarımı kollarından çektim. Hostes yanımıza geldi. Menü verdi ve ne istediğimizi sordu. Menüdeki 2. Yemek hoşuma gitmişti. Ondan istedim. 5 dakika sonra yemeklerimiz önümüzdeydi. Yemeklerimizi yedikten sonra hostese teşekkür ettim. Camdan dışarıyı izlemeye başladım. O sırada pilotun sesi duyuldu. "Uçuşumuz hava durumundan dolayı iki saat geç bitecek." Burada sonsuza kadar kalabilirdim. Lukasla. Zaman geçiyor, arada hostes yanımıza geliyor, şarkılar devam ediyordu. "Son arzun nedir? diye gelip de bana sorsalar. Gözlerime bakıpta herşeyi anlasalar." Gözlerimin dolduğunu hissettim. Bir şarkı, iki cümle, sınırsız anlam... O sırada telefonuma bir mesaj geldi.
0535#######: Benden kaçamazsın güzellik.
Bu ne demekti? O sırada Lukas telefonumu aldı. "Bu kim bilmiyorum." diye mırıldandım. "Ben biliyorum." dedi öfkeyle. "Peki kim? Kim bu mesajı atma isteği duyar?" Derin bir nefes aldı. "Escry". Sessizlik. Hani en büyük çığlık sessizliktir ya ses haykırıyordu. Dışarıdan ses çıkmıyor içimizden savaş sesleri duyuluyordu. "Neden? Lukas sen onu nereden tanıyorsun? Numarasını nereden biliyorsun?" Sustu. "Lukas lütfen birşey söyle. Ne oldu? Lukas?..." Sessizlik bozuldu. Hıçkırıklar duyuldu. Lukas; "Eski bir arkadaşım. Bir kere onun değer verdiği biri,sevdiği kişi bana beni sevdiğini söylemişti. Biz Escry ile çok yakın arkadaştık Isabella. Ancak bizi o kız ayırdı. Benim kızı reddetmeme rağmen Escry and içti. "Sen benim sevdiğimi aldıysan,bende senin sevdiğini alacağım" dedi. "O zaman geldiğinde o kıza "Benden kaçamazsın güzellik." yazacağım." dedi. İntikam alacak. Isabella seni etkileyecek. Bana bir söz vermeni istiyorum. Yanımdan ayrılmayacaksın. Her ne olursa olsun. Ayrılmayacaksın. Sana zarar gelmesini istemiyorum. Ve gelmeyecek. Seni bu belaya ben batırdım ve ben çıkaracağım anlıyormusun? Sadece söz ver." Titreyerek ancak kendimden emin bir biçimde "Söz!.." dedim. Bize bir savaş açılmıştı ve bizde bu savaşa dahil oluyorduk. Asıl hikayemiz ise şimdi başlıyordu... Başımı Lukas'ın omzuna yasladım. Elleri ellerimi kavrayınca. Gözlerimi kapadım. Uyudum. Dünyanın en huzursuz,huzurlu uykusu. Olsun yanımda o vardı. Bana birşey olmazdı.
1 Saat Sonra:
Lukas'ın omzunda olan başımı yavaşça kaldırdım. Ellerimi ellerinden çektim. "Ne zaman varacağız?" sorusunu yönelttim. "Fazla kalmadı, yarım saat falan..." Gözlerimi cama çevirdim. Yavaş yavaş karanlık çöküyordu. Bir huzursuzluk içimi kaplıyordu. Lukas bana özür dileyen bakışlar ile bakıyordu. Özür dilemesi gereken o değildi. Tanışmamız onun suçu da değildi. Bizi kader birleştirmişti. Kader dışında da kimse ayıramazdı. Artık dünya ikiye ayrılıyordu; Biz ve diğerleri. Bir savaş düşünün; Karşı tarafta binlerce ordu, güçlü silahlar. Diğer tarafta ise sadece iki asker... Böyleydik. Şarkıdaki gibi; "Olmazlara inat..." Sonunda inişin gerçekleşeceğini anlatan anons verildi. Paristeydik! İkimiz. İniş olacağı zaman montumu düzeltiyordum ki bir anda dengemi kaybettim. O anda kendi ellerimi Lukas'ın ellerinde buldum. Şarkı devam etti beynimizde; "Elimi tut, bak bize zaman ilaçtır..." Evet bize ilk birbirimiz sonra zaman ilaçtı. Duruşumu dikleştirdim. Ancak elini bırakmadım. Artık böyleydi. Bizi sadece kader ayırabilirdi... İniş gerçekleşti, hostes teşekkürlerini etti ve valizlerimizi almaya gittik. Bize valizlerimizi uzattılar. İlk işimiz yemek yemek olacaktı. Havalimanındaki yemek bölümüne yöneldik. Bir menüyü seçtim. Yine cam kenarına oturdum. En ıssız köşeye. İnsan köşelere alışık olunca hayatında olan köşeler onu korkutmuyor. Lukas geldi. Sessizce yemek yedik. Dünyanın en gergin yemeği. Sonunda ayağa kalktık. Gitme vakti gelmişti. Paris bizi bekliyordu!
*BÖLÜM SONU*
Merhabaaa. Evet öncelikle bahsettiğim şarkıların adını yazayım sonra devam ederim;
•Her Şeyi Yak- Duman
•Ah Canım Sevgilim- Rei 6
•Olmazlara İnat- Berkay Altunyay
Kesinlikle dinlemeniz gereken kaliteli sanatçıların kaliteli şarkılarıı! Devamı Paris'de geçecek. Yeni bölüm yakında gelirr. Seviliyorsunuzz♡. Oy vermeyi unutmayınn^^( Bölüm biraz özensiz olmuş olabilir. Konserden gelip yazdım idare edeceğiz artık*_*) Çok uzattımm. Hadi görüşürüz kendinize, sağlığınıza çok iyi bakın. Bu sıralar geçmeyen bir hastalık var.
[•]V🦋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-KANLI OYUN-
Mystery / ThrillerArınma gecesinde hayatta kalabilirmiydin? Bir "Kanlı Oyun" Oynamaya hazırmısın? Bilirsiniz her oyunun bir "kazananı" olur. Kazanan kim? 2 Rehin,2 Kurtarıcı. Kimseye güvenemezsin ancak hayatta kalman için doğru karar alman lazım. İşkence ve cinayet...