Selam!
Bu hikayeyi daha önceden yazmış olsam da yeni yayınlamaya karar verdim. İlk hikayem, desteklerinizi bekliyorum, şimdiden teşekkürler! <3
Melisa'dan...
Fotoğraf karesi; bazen insanların yüzünde sevinç çiçekleri açtırır, bazen keder filizlerine boğar, bazense yüreklerindeki hasret yeninden yeşerir.
O keder, bir daha o anı yaşamayacağın içindir, bir daha o beraber gülerek fotoğraf çekildiğin kişiyi göremeyeceğini bildiğindendir, yakar kavurur insanı. Hasret ise, bambaşka bir şeydi ne zaman dineceği belli olmayan, zehri olan bir duygu zehrin adı ise umut, insan o fotoğraflara bakarken hep umutlu olur bir gün yeniden aynı karede denk düşeriz diye.
Benim şu an baktığım fotoğraf karelerin bana verdiği hisler belki en güzel hislerdi, sevinç ve huzuru tadıyorum her baktığımda.
Odamın bir duvarının neredeyse komple demirden kaplattığım fotoğraf köşeme yeni polaroid olarak bastırdığım fotoğrafları ekliyordum, küçük mandallarla tutturarak.
Ellimdeki fotoğrafları sağ tarafta duran küçük makyaj masasına bırakıp tek tek alıp özenle eklemeye devam ettim.
Elime gelen fotoğrafla durdum, benim için çok önemli olan fotoğrafa yüzümdeki gülümsemeyle baktım. Bu fotoğraf Altay'ı ilk canlı kanlı gördüğüm ana ait bir fotoğraftı. Ben önde yüzümdeki kocaman gülümsemeyle sahadaki Altay'a bakarken Altay tamamen maça odaklıydı. O zamanlar beni tanımıyordu çünkü ona anonim olarak yazmıştım. Zihnime dolan anılarla yüzümdeki gülümseme buruk bir hal aldı.
Daha on yedi yaşında, on sekiz yaşındaki çocuğa bu kadar kapılacağımı bilmiyordum.
15 Eylül 2015 (Melisa'nın Altay'ı ilk görüşü)
Canım sıkıldığı için açtığım spor kanalına boş boş bakışlarımla bakarken, abim salona giriş yaptı "Naber kız," dediğinde kollarımı göğsümde bağlayıp omuzlarımı silktim "İyidir kaptan sen," yanıma oturup saçlarımı karıştırdı "Senin soğuk nevale yüzünü gördüm daha iyi oldum," diye alayla koştuğunda ters ters bakıp televizyona geri döndüm.
Salona giren Zeynep televizyona bakıp "Hayret FBTV açık değil," dedi "Voleybol maçı var dediler açtık hâlâ tık yok," diye huysuz tonda konuştuğumda abim kumandayı alıp "E, başka yerde vardır dur," deyip değişeceği sırada ekrana çıkan çocukla "Dur." dedim.
Abim ve Zeynep yengem bana garip garip bakarken ben yerimde doğurulup çocuğun konuşmasına odaklandım. Alta okuduğum yazıya göre Ankaragücü'nün genç kaleciymiş. Fön çekilmiş gibi duran saçları sola doğru taranmış, sakalsız elmacık kemikli yüzüyle tam bir bebek gibiydi. Ses tonu kulağıma dolduğunda yerimde iyice dikleştim.
Abimin ve eşinin bakışlarını üstümde hissediyor olsam da ekrandan bakışlarımı ayırmadım, ayıramadım. "Ne oluyor lan?" diye hafif yüksek sesle konuşan abime bakmadan aklıma gelen ilk yalanı söyledim "Alt yazı geçti birazdan başlayacakmış," yengemin gülmesini duydum "Ondan mı ekrana kitlendin?" dediğinde kafamı salladım "Aynen, aynen."
"Çocuğa olan bakışların hoşuma gitmiyor," diyen abimle istemsizce gözlerim ona döndü "Ay abi saçmalama, kaleciymiş çocuk ondan bakıyorum ilerde belki lazım olur." dediğimde kaşlarını çattı sinirli sesiyle konuştu "Ne için lazım olacak lan?!"
"Yaşlanıyorsun be usta," deyip ekrandaki çocuğu işaret ettim bakışlarımla "ileride bize böyle genç, yetenekli bir kaleci lazım olur."
Abim yanımda iyice kızışıp sinirli sinirli homurdanmaya başladığında, ekrana döndüm alt taraftan yazan isimle gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saman Sarısı | Altay Bayındır✓
Fanfiction"Kovalarken hayatımı yakalandım sana bir an..." 26.12.2022