bölüm dört part iki

513 42 20
                                    

Yeni bir gün, yeni bir başlangıç. Bazıları için günün doğmasının bir anlamı yoktur, çünkü bilirler ki dün ne olmuşsa bugünde aynı şeyler olacak, rutindir hayatları.

Bazıları için günün doğması umuttur, bugün her şey daha iyi olacak ya da daha da iyi olacak diye yolla çıkacaklardır, hayatlarının yeni bir gününü yaşamak için heyecanla başlarlar yaşamaya.

Bazıları ise gün doğsun istemezler, gecede kalsınlar isterler kimse dokunmasın onlara, kimse görmesin uyku girmeyen gözlerini çünkü hesapları vardır çözemediği, içinde kaybolduğu.

Ben sanırım, günün doğmasını istemeyenlerdenim.

Aşağıdan gelen seslerle, ayaklarımı yataktan sarktım. Yastığımın yanında olan telefona baktığımda saatin 10 olduğunu gördüm. Demek ki sadece 3 saat uyumuşum ya da uyumaya çalıştım desek daha doğru olur.

Altay'ımın günaydın mesajına samimiyetle cevap verdikten sonra telefonu aynı yere koyup, yataktan kalktım.

Odamın içindeki banyoya girip kısa bir duş aldıktan sonra saçlarımın sadece suyunu alıp açık bıraktım. Üzerime geçirdiğim tayt ve sweatshirtle telefonumu da alıp aşağıya indim.

Kısık sesle çalan Bergen'in sen affetsen şarkısı ve ona aynı şekilde kısık sesle eşlik eden mutfaktaki kızlara baktım.

Gözde, hırsla salatalık doğarken Betül hemen yanında daha sakin bir şekilde küçük kaselere reçel koyuyordu.

"Oy, en sevdiğim patronum uyanmış günaydın." arkamdan gelen Müberra'nın neşeli sesiyle kafamı ona çevirdim, "Senin benden başka patronun yok balım neyse günaydın," onun neşeli sesine karşı durgun çıkan sesime rağmen tebessüm ettim.

Sesimizi duyan kızlar kafalarını bize çevirip günaydın derken karşılık verip, mutfağa girdim.
Müberra, masanın üzerinde hazır olan kahvaltılıkları alıp çıkarken bende ona yardım etmeye başladım.

"Meli, dün seni beklerken uyuya kalmışım ya." burnumdan nefes verir gibi gülüp Betül'e bir bakış attım, "Fark ettim onu."

Gece eve geldiğimde Betül, kulaklığı boynuna dolanmış bir şekilde kanepede uyuyordu, boynundaki kulaklığı çözdüğüm sırada uyanıp benim olduğumu anlayıp sırtını dönerek uyumaya devam etmişti. Bende üzerini örtüp çıkmıştım salondan. Koltuk rahat olduğu için boş yere uykusunu bölmemiştim.

Betül, kızlara bir bakış atıp yanıma geldi gizli bir şey diyecek gibi yaklaştı kulağıma "Nasıl hissediyorsun?" ben ciddi bir şey diyecek diye beklerken sorduğu soruyla gözlerimi devirdim, normal bir ses tonuyla "İyiyim iyi," elimdeki ekmek sepetiyle çıkarken kendi kendime mırıldandım, "Öldürmeyen Allah, Demirel ailesiyle sınıyor."

Ritmik hareketlerle çalınan kapıyla ekmek sepetini, masaya bıraktıktan sonra kapıya doğru ilerledim. Ritmik bir şekilde anca Eray çalardı.

Kapıyı açtığım an kocaman gülümsemeyle bana bakıp üzerime çullandı.

"Ömrüm," son iki harfi uzatarak söyleyip boynuma sardığı kollarıyla sağa sola sallanmaya başlayan Eray'ı belinden tutup durdum.
"Ne lan bu enerji sabah sabah." huysuz sesime karşılık geri çekilip gülümseyerek yüzümü süzdü, "Seni gördüm ya hayatım içimi bir enerji, bir mutluluk kapladı, çiçek gibi oldum çiçek." içten sesiyle gözlerim dolacak gibi olsa da durdurdum kendimi, gelen duygusallık perilerini yollayıp sadece hafifçe tebessüm ettim Eray'a.

Saman Sarısı | Altay Bayındır✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin