2.Bölüm

127 50 11
                                    


Neyin nesiydi bu his? Başka biriymiş gibi hissediyordu, kendini buraya ait hissetmiyordu. Ama aynı zamanda prensesi daha önceden tanıyormuş gibi. Hayır, daha sonradan... Gelecekte mi?

Arthur bir melezdi, karmaydı. Bu yüzden her zaman bir şeyler eksikmiş gibi bazen de fazlaymış gibi hissediyordu. Asla belli bir yere ait hissedemiyordu. Sürekli kafası karışıyordu.

Kafasındaki bu karmaşayı sonlandırmak istemişti, başını ellerinin arasına alıp kafasını salladı ve gözlerini kapatıp yere uzandı. Bu hisler her depreştiğinde onun canını ve ruhunu acıtıyordu. Kulaklarının çınlaması bir süre sonra kesildiğinde rahatlayıp ellerini iki yanına bıraktı.

Arthur orada ağını atarken Metis, Atlantis'e varmıştı. Saraya girdiğinde kral ve Moses deliye dönmüştü, salonun içinde bir sağa bir sola yüzüyorlardı. Moses'i ilk defa bu kadar endişeli görmüştü Metis, şaşırdı. ''Moses?'' diye seslendi.

Kral ve oğlu Moses aynı anda ona döndüler. ''Tanrı aşkına! Metis nerelerdeydin?'' dedi Moses.

Babası, Metis'e gidip ona sımsıkı sarıldı. Ve omuzlarından tutup cevap bekleyen gözlerle ona baktı.

Metis başını eğdi. ''Canım sıkkındı biraz, dolaştım.''

Kral kaşlarını çattı. ''Kim sıktı canını? Sen kolay kolay hüzünlenmezsin böyle.''

''Hiç.'' demekle yetindi, arkadaşının ismini verirse babasının Clara'yı cezalandıracağını düşündü çocuk aklıyla.

''Ciddi bir şeyse söylemelisin.'' diye ısrar etti babası.

''Hayır, öyle değil.'' kafasını iki yana sallayıp gülümsemeye çalıştı.

''Gel, aç olmalısın.'' dedi Metis ile beraber Moses'in bulunduğu masaya gittiler. ''Nereye gittin anlat bakalım.''

Babasının gözüne daha fazla batmamak için bir şeyler yemeye zorladı kendini. Ve son sözünü duymamış gibi yaptı, bunun saygısızlık olduğunu biliyordu.

''Kızmayacağım.'' dedi kral, yumuşak bir ses tonuyla. Bir krala göre gerçekten çok ağırbaşlı ve sakindi.

Bunun üzerine cesaretlenip konuştu. ''Güneş İmparatorluğu'na doğru yüzdüm.''

''Korkmadın mı?'' dedi Moses. Çünkü kendisi bile oraya yaklaşmaktan korkardı, tek başına bir Lemuryalı ile karşılaşabilirdi.

Metis başını iki yana salladı. ''Bir gün orayı yakından görmek istiyorum.'' duraksadı ve babasına döndü. ''Keşke karaya çıkınca kuyruklarımız, bir çift bacağa dönüşseydi. Güzel olmaz mıydı baba?''

''Güzel bir dilek.'' diye mırıldadı.

Yemekleri bittiğinde Metis sürekli hayallerinden bahsediyordu. Bugün bacakları ve kanatları olan oğlan çocuğundan etkilendiği için, genelde yürümek istediğiyle ilgiliydi. Babası bu duruma biraz sinirlenmişti. Kendi ırkının özelliklerinden pişman duymamalıydı kimse. Her ırkın kendine göre iyi veya eksik özellikleri vardı.

Kral dayanamayıp sert bir ses tonuyla konuştu. ''Şuanda hayallerinden değil de pişmanlıklarından bahsettiğinin farkında mısın? Bugün bir tuhafsın Metis.'' duraksadı. ''Hayallerinden bahsedebilirsin ama bugün bunu abarttığını düşünüyorum. Şükret ve iyimserliğine geri dön.''

Prensesin yüzü kızarmıştı, utanıp sıkıldı. Az önce heyecanlı ve keyifli şekilde nasıl biri olmak istediğini anlatırken şimdi mutsuzdu yine. Sanki bu krallıkta ona karşı kimsenin tahammülü kalmamıştı, diye düşünüyordu. Bugün herkes sürekli onun canını sıkıyordu.

AtlantisliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin