Metis'in yorgunluğu ve üzüntüsü, yüzeye yaklaştıkça güneş tarafından emiliyordu sanki. Yeni arkadaşıyla görüşecek olmanın heyecanı da vardı tabii. Güneşe biraz daha yaklaştığında daha da hızlandı, yüzeydeki karaltıyı gördüğünde durdu. Bu bir kayıktı, Arthur olup olmadığına emin olmak için temkinli hareket ederek bir süre gözlemledi. Kayığa beş metre öte uzaklıkta kafasını çıkardı usulca. Arthur'u yan portreden gördüğünde çok sevindi. Neşeyle ''Arthur!''
Arthur gözlerini uzaklardan Metis'e çevirdi. Dişlerini göstererek büyük bir gülümsemeyle ''Hey!'' büyük bir dileği kabul olmuş gibi iki elini kalbinde birleştirdi. ''Gelmişsin.''
Metis suya dalıp tekrar kayığın hemen yanında belirdi. Arthur sıçradı, ''Çok hızlısın!''
Metis ellerini uzatıp Arthur'un onu çekmesini istedi. Ve kuyruğunu kıvırarak saçlarını kulağının arkasına aldı.
Arthur ''Peynir ister misin?'' diye sordu. Cevap beklemeden bir kap bulup peynir katmak için biraz uzaklaştı. O sırada Metis ''Tabii isterim, her zaman.'' dedi kıkırdayarak.
Tabağı uzatırken ''Nasılsın bakalım? Her şey yolunda mı?'' diye sordu, Arthur. Sormuştu çünkü su altındaki olaylardan haberdardı.
Metis, bir ısırık aldığı peyniri yavaşça çiğnerken dalgın şekilde cevap verdi. ''Bilmiyorum.''
''Bir prenses neden üzgün olur?''
''Belki de prensesler üzgün oluyordur asıl.''
Arthur, bir süre sessiz kalıp konuştu. ''Altından kalkamadığın bir sorumluluk mu var?''
Metis, gözlerini kocaman açarak lokmasını yuttu. ''Nerden bildin?''
Gülümsedi. ''Büyüyorsun sonuçta, koskoca kıtayı yöneten asil bir ailenin kızı ve prensesisin.'' gözlerini Metis'in kuyruğuna indirdi. ''Başkasının güzel gördüğü şeyler tutsaklığımız olabiliyor.'' diyip tekrar Metis'e baktı.
O an metis gözyaşlarını tutamayıp elleriyle yüzünü kapatıp hıçkırarak ağlamaya başladı. İnciler dökülürken Arthur bunu bilmesine rağmen ilk kez gördüğü için çok şaşırsa da ilk önceliği onun üzülmemesiydi.
Arthur, eli ayağına dolanıp Metis'in omzuna elini koydu. ''Özür dilerim, ben..''
Metis, daha çok hıçkırdı.
Küçük kızın öyle ağlamasına dayanamayıp gözleri doldu. Ağlamaklı bir sesle, ''Ben, seni üzmek istemedim. Çok patavatsızım, özür dilerim.''
Metis, ellerini çekip sulu gözlerle ona baktı. ''Bu kuyruk.'' dedi, eliyle işaret ederek. ''Sence tutsak mı ediyor beni?'' Gözünden bir yaş daha düştü.
''Hayır.'' dedi, ellerini havada sallayarak. ''Tabii ki hayır. Şöyle düşün, benim iki ayağım var ama ben de suyun altında uzun süre yüzüp okyanusu keşfedemem. Bazen ben de istiyorum senin gibi güzel bir kuyruğum ve yüzgeçlerim olsun.'' dedi, gülümseyerek.
Metis, soğuk ve düz bir ifadeyle ''Yalancı.'' dedi.
Arthur, omuzlarını düşürdü. ''O cümleyi, sadece senin içini dışarıya vurmak için söyledim.''
Birden yumuşayarak ''Nasıl yani?'' diye sordu.
''Biliyorsun, ben melezim. Bir melek ve insandan doğmayım. Altıncı hislerim bazı zamanlarda ortaya çıkıyor.'' duraksadı ve iç çekti. ''Ne yazık ki bu hisler biraz karamsar, genelde kötü şeyleri öngörüyor.''
''Vay canına!''
''Görüyorsun, değil mi bak? Sana ne kadar güzel görünüyor, benim senin kuyruklarını beğendiğim gibi. Biz varlıklar, gözlemlediğimiz şeyleri beğeniriz, deneyimlemek isteriz ve bu yüzden varolduk. Ama emin ol ki, o özellik kendimizde olduğunda şikayet ederiz.'' dedi Arthur, elini dizine vurarak.