episode 5;try this trick and spin it, yeah.
Pencerenin arasından yüzüme vuran güneş ışığı sayesinde, gözlerimi aralamıştım. Belime sıkıca sarılan Jisung'a gülümsedim. Bugün dersim erken başladığı için erken kalkmak zorundaydım. "Jisung." hafifçe kolunu dürttüm uyanması için. Onun da okulu vardı.
"Uykun mu var?" gözlerini aralayıp yüzüme bakmaya başladığında haline güldüm. Uykuluyken çok tatlı oluyordu. "Evet." başını omzuma yaslayıp mırıldanmaya başlamıştı. Belinden tutup kendimden ayırdım ve ayağa kalktım. Kolundan tutup zorlukla onucda kendimle birlikte kaldırdıktan sonra banyoya girdim.
İşlerimi hallettikten sonra, ellerimle saçıma şekil verip çıktım. Eve kısa bir göz attıktan sonra tekrar odaya girdim, Jisung üstünü giyinmiş çantasını hazırlıyordu. "Okul çıkışı mı gideceksin işe?" altıma mavi kot, üstüme beyaz bir tişört geçirdim. "Evet, okuldan sonra giderim. Babam geç gelir güzelce çalış dersine sen." gülümsedi. Zıplayarak yanağıma öpücük kondurup kıkırdayarak odadan çıktı.
Bende çantamı hazırladıktan sonra mutfağa girmiştim. "Bebeğim ne yemek istiyor?" dolaptan malzemeleri çıkarıp Jisung'a döndüm. "Tost!" bildiğim için hazırlamaya başlamıştım bile. Bir kaç dakika içinde hazır olan yemekle, masada ayaklarını sallayarak oturan Jisung'a tabağı uzattım. "Teşekkürler!" yanaklarını ısırmak istiyordum.
"Güzelce kahvaltını et," telefonumu cebime atıp çantamı sırtıma taktım. "Geç kalmak üzereyim, gitmem lazım." ağzı dolu bir şekilde konuştu. "Ya... tamam! dikkat et kendine hyung." ayakkabılarımı giyerken duyması için sesimi biraz yükselttim. "Tamam bebeğim, sende dikkat et."
Öpücük atıp kapıyı kapattım ve derin bir nefes aldım. Bazen her şey zor geliyordu ve buna okulda dahildi. Okumak zaten zorken birde üstüne benim sorunlarım eklenmişti.
Şarkı dinleyerek okula vardığımda kalabalık ortamla iç çektim. Sanırım ilacımı içmemin zamanı gelmişti.
Bugün derslerim dünün aksine daha geç bitiyordu hava kararmaya başlamıştı bile. Sarı sokak lambalarının altında yürüken bir yandan Jisung'a cevap yazıyordum. Attığı emojiler beni güldürürken gördüğüm yerle adımlarımı yavaşlattım. Jisung'a geldiğimle alakalı mesaj attıktan sonra telefonu kapatıp kapıya yöneldim.
Korumalar gülümseyerek beni karşıladıklarında, bende aynı şekilde onlara karşılık vermiştim. Girdiğim beyaz kolidordan hızlıca bar alanına vardığımda sıkıca çantama tutundum. İnsanlara ve kalabalık ortamlara asla alışamayacaktım.
Tezgahın arkasında göremediğim Minho ile kaşlarım çatılırken, dün bizim yerimize bakan çocukla karşılamıştım. "Mingi?" adını hatırladığım için mutlu olmuştum. Seslendiğim an bana döndüğünde birkaç adım geriledim. "Minho nerede?" durdu ve birkaç saniye bekledi. "Ah..." gerginlikle ellerini ovuşturdu. "Bilmiyorum, sadece birkaç dakika idare etmemi söyledi."
"Peki." uzatmak istemedim. Ellerimi giydiğim hırkanın cebine sakladığım için rahattım, yani olmaya çalışıyordum. Minho olmadığı için çantamı odaya bırakmam gerekiyordu.
Siyah kapıyı araladıktan sonra içeri bakındım, boştu. İçeri girip kapıyı açık bırakmaya özen göstererek rafa adımladım. Sıklaşan nefeslerimle küfür ettim içimden kendime, bu oda gerçekten fazla küçüktü. Çantamı bırakırken yanımda gördüğüm kapı koluyla duraksadım.
Duvar da siyah olduğu için önceden fark edememiştim. Titreyen ellerimi ve düzensizleşen nefeslerimi göz ardı ederek kolu çevirdim. Anında açılırken yine mor ışıklarla aydınlatılan merdivenlerle kaşlarım çatıldı, burası neresiydi?
Eğer birkaç dakika daha bu odada kalırsam sonum hastane olacağı için adımları hızlandırdım. Kendimi sakinleştirmeye çalışırken bir yandan merdivenleri hızlı bir şekilde iniyordum. Merdivenlerin sonuna geldiğimde başımı kaldırıp etrafa bakındım. Burası başka bir dünyaydı sanki.
Spot ışıklar, biraz daha ilerlediğimde gördüğüm kumar masaları duraksamamı sağladı. Her masanın başında olan takım elbiseli adamlar ile olduğum yerde kalmıştım. Gerçekten çok büyüktü. Adımlarım benden bağımsız haraket etmeye başladığında hâlâ şaşkın irislerimle etrafı izliyordum.
Biraz daha ilerlediğimde daha çok kalabalıklaşmaya başlamıştı etraf. Sadece karttan çıkan sesler ve insanların gerginlikle alıp verdiği nefes sesleri yankılanıyordu büyük odada. İleride yine yukarıda olduğu gibi büyük bir tezgah vardı ama raflarda içki değil, milyonlarca kutu, içinde haplar ve tozlar vardı. Birkaç adım daha attıktan sonra gördüğüm bedenle adımlarım kendiliğinden yavaşladı. Elinde hafifçe salladığı küçük paket ve etrafa baygınca bakan gözleri birkaç saniye duraksamamı sağladı.
"Minho." seslendiğim an yaptığı işi durdurdu ve elindekini bırakıp arkasına döndü. Bana bayık ve yorgun bakışlarla bakan kişi, tanıdığım Minho değildi. "Hayır," ayağa kalkıp yanıma ilerlemeye başladı, adımlarım geri gitsede iki kolumdan sıkıca tutan beden ile durmak zorunda kalmıştım.
"Hayır, hayır. Hyunjin neden buradasın?" düzensiz nefesleri, titreyen elleri ve çökmüş yüzü. Bu bedeni, bu yüzü tanımıyordum. İnce bir tişört giydiği için bütün vücudu gözümün önündeydi. Ne zaman bu kadar zayıflamıştı kollarının inceliğini nasıl fark edememiştim ben.
"Burada olmaman lazım, hemen çık burdan." hızlıca tutuğu kollarımdan beni itmeye çalışırken kendisi zor ayakta duruyordu. Gözleri ağır bir şekilde açılıp kapanıyordu. Hayır, ben bunu kabullenmek istemiyordum. Minho'yu iki kolundan tuttum. Şu an ben iyiydim ama o gerçekten iyi değildi.
"Git lütfen," saçları anlına düşerken, derin bir nefes aldı. Titreyen elini kolumdan çekip saçını düzeltti. "Hyunjin git, geleceğim on dakikaya." adımlarım geriye doğru giderken aniden çarptığım bedenle duraksamıştım. Burnuma dolan farklı kokuyla kim olduğunu anlarken derin bir nefes alma ihtiyacı hissetmiştim.
"Burası benim bittiğim yer." dedi önümüzdeki raflara bakarak, "benim bittiğim yeri başkalarının öğrenmesinden hoşlanmam." söylediği sözlerdeki ses tonu nefeslerimi hızlandırıyordu, beni korkutuyordu.
"Kimseye söylemeyeceğim, gerçekten." Boynuma vuran nefesleri ellerimin titremesini artırıyordu. "Bunların hepsi uyuşturucu, gerçekten devam etmemi istiyor musun Hyunjin?"
Gözlerimi yumdum birkaç saniye açtığımda karşımdaki bedene baktım irislerimin içlerindeki hayal kırıklıklarıyla. Jisung için dedim kendi kendime, onun için tüm bunlara göz yummalıydım.
"Devam," derin bir nefes çektim içime. "Devam edebilirsin." Belki de bu yaptığım hayatıma mal olacaktı ama karşımdaki irisleri yaşatmak için o an olacak herşeyi kabul etmek istedim.
****
barin alt katinda felix uyusturucu ticareti yapiyor ve kumar isletiyor. evet kirli islerle ugrasan bir felix olmazsa olmazdi. minhoya sarsirdiniz mi bu arada uyusuturucuya vucudu alistigindan cok doz alsa bile sadece sarhos gibi oluyor. kaos basladigina gore sonu cabuk gelir bu fici we fall gibi uzatmicsm kisa keserim yinede onceden konusmayayim.
Sizi seviyorum kendinize iyi bakın
****