episode 1;drugs.
Karanlık hava beni içine çekmek ister gibi gözlerimin kapanmasını sağlarken, yüzüme vuran sokak lambasının sarı ışığı eşliğinde resim çizmek huzurlu hissettiriyordu, ne kadar benim için yabancı bir his olsa bile.
Jisung'ı evde yanlız bıraktığım için tedirgin olsam da kafamı dağıtıp bir kere de olsa umursamam lazımdı. Jisung bunu istiyordu, onun için endişelenmememi istemişti. Kardeşim benim en değerlimdi, her şeyimi ona adamışken onu düşünmemek elimde olan bir şey değildi.
Üniversiteye yeni geçtiğim için çok zorlanıyordum ve üstüne para sıkıntılarımızda eklenince sorunlarım çok fazla büyümüştü. Eve para getirmesi gereken babam evde yatıp içmekten başka bir şey yapmıyordu. Annem biz Jisungla çok küçükken gitmişti, bu saatten sonra onu beklemek umutsuzluktu.
Babam bizi bitirdi. Jisung'a bakmaya çalışırken, hastalandım. Kapalı alanlarda çok çabuk daralıyorum ve insanlarla iletişim kurarken çok çabuk geriliyorum. İş bulmak için sürekli gecelere kadar dışarıda geziyor ve içimdeki sorunları umursamamaya çalışıyorum. Jisung için yapıyorum bunu, benim gibi yaşamasın diye bütün yükü ben üstleniyorum.
Böyle olmak zorundaydı, elimde başka seçenek yoktu. Babam bizi hiç bir zaman çocukları olarak görmemişti sadece vuruyor ve para istiyor ne kadar gitmek istesem de ev alacak kadar maddi durumum iyi değildi Jisung'ı sokaklarda yaşatmak gibi bir hata yapamayacağım için şu anlık o evde kalmak zorundaydık.
Bitmek üzere olan resmimin gölgelendirmelerini yaptıktan sonra çantamı toparladım ve ayağa kalktım. Birmaç gündür düzgün uyuyamadığım için her yerim ağrıyordu ama hâlâ iş bakmam lazımdı. Gri hırkamın şapkasını başıma geçirdikten sonra karanlık sokakta yürümeye başladım.
Şimdilik tek çalışabiliceğim yerler bar veya marketlerdi ama ne kadar markete girip iş aradığımı söylesem, çalışana ihtiyaçları olmadıklarını söyleyip beni gönderiyorlardı. Tek çare olarak barlar kalıyordu ve ben oraya tamamen zıt bir insandım. Belki de tek güvenebileceğim şey ilaçlarımdı.
Neredeyse bir saatlik yolun solunda gördüğüm bar ile adımlarımı yavaşladı. Euphoria, mor led ışıklarla çevrili oldukça sade ama bir yandan farklı bir havası olan bir bar gibiydi. Pis ve mide bulandırıcı olan barların aksine yerde bir toz parçası bile yoktu. Daha çok yaklaştıkça binanın kenarlarındaki küçük işlemeleri ve girişindeki beyaz gülleri fark ettim.
Çok güzeldi, bir barın bu kadar hoşuma gideceğini hiç düşünmemiştim. İçeri girecekken benden oldukça büyük gözüken iki korumayı fark etmemle duraksadım. "Kimliğinizi alabilir miyim?" kalın sesinin aksine yüzünde herkesten beklediğim o sert imaj yoktu. Aksine nazik bir dille soruyordu.
Çantamdan kimliğimi çıkarıp karşımdaki genç korumaya uzattım. Gülümsedi ve kimliğimi birkaç dakika inceledi. "Girebilirsiniz." kimliğimi geri uzattığında ilk kez gülümseyerek aldım ve teşekkür ederek içeri girdim.
Kalabalık ortamın aksine bir koridor vardı her yer mor led ışıklarla çevrili olduğu için başka bir şey görmüyordum. Biraz daha ilerledikten sonra kolidorun bitişiyle oldukça geniş bir alana geçiş yapmıştım. Sağ tarafta dans edenler, sol tarafta masaların bulunduğu kısım vardı. Sandığımın aksine kalabalık olsa da çok baskı hissettirmeyen bir ortamdı.
Karşımda fazla uzun olan bir bar tezgahı vardı. Arka taraftaki duvarın her bir yeri içki ile kaplanmış, ufak bir boşluk bile yoktu. Gerçekten hoşuma gitmişti böyle bir yerde çalışmak verebileceğim en iyi kararlardan biri olabilirdi.
Bar tezgahının olduğu yere adımladım. Açık konsept ve yüksek tavan sayesinde biraz da olsa iyiydim. Bar tezgahının en uç köşelerinde birileri oturduğu için ortası tamamen boştu bu yüzden rahat bir şekilde ilerledim ve sandalyelerin arasına geldiğimde durdum.
"Pardon," önümdeki içki şişelerini düzenleyen kahverengi saçlı çocuğa seslendim. Müzik sesi sağ tarafın aksine burada daha kısıktı. "Evet?" önüne döndüğünde gördüğüm yüz ile duraksadım. Yüzü... güzeldi. Güzel bir görüntüsü vardı, tuvale aktarmalık bir yüz.
"Hangisinden istersin?" duraksadım, biriyle konuşmak bu kadar zor olmamalıydı. "Hayır hayır... ben yetkili bir kişi bulamadım da iş arıyorum onun için gelmiştim." zar zor söylediğim iki kelime sonucu kalbim deli gibi atmaya başlamıştı, bu histen nefret ediyordum.
"Ah... birkaç dakika beklemelisin o zaman, bu arada adım Minho." zoraki dudaklarıma bir tebessüm kondurdum ve onayladım karşımdaki bedeni. Gülümseyip içkilerin yanında bulunan siyah kapıdan içeri girmiş ve gözden kaybolmuştu. Derin bir nefes aldım ve çantamdan ilacımı çıkarıp bir tane ağzıma attım. Tamda şimdi hiçbir şeyi berbat edemezdim.
Kısa bir bekleyişin ardından kapıdan iki kişi çıkmıştı. Minho'nun yanında siyah saçlı bir oğlan vardı. Uzak ve karanlıkta olsa yüzündeki çilleri görebiliyordum. "İş için geldiysen odama geçelim, bu taraftan." eliyle barın arkasında kalan cam kapılı odayı gösterdiğinde onaylamıştım onu.
Hızlı adımlarla içeri girdiğimizde birkaç saniye duraksadım. Burası çok kapalı ve küçüktü. Kendime içimden küfür savurduktan sonra yanımdaki kişinin deri koltuğu göstermesiyle oraya oturmuştum. Nefeslerim sıklaşırken olabildiğince normal davranmaya çalışıyordum.
"Adım felix, barın sahibiyim. Kendini tanıtırsan sevinirim." oturuşumu dikleştirip karşımda oturan çilli adamın yüzünü incelemeye başladım. "İsmim Hwang Hyunjin, 20 yaşındayım. üniversited.e okuyorum." parmaklarındaki yüzüklerle oynamayı bırakıp gözlerimin içine bakamaya başladı.
"Barmen arıyordum, sadece bir barmenimiz var ve o da Minho." eliyle duvara yaslanan ve sigara içen çocuğu göstermiş ve tekrar bana dönmüştü irisleri. "O yüzden seni alabilirim ama herhangi bir sağlık sorunun var mı?" çantamın yarısını dolduran ilaç kutularımı boş vererek dudaklarımı araladım.
"Hayır, yok efendim." bilmelerine gerek yoktu. Sağlık sorunumu söyleseydim bu işe girme ihtimalini rüyamda bile göremezdim. Herkes gibi başka bir iş bul diyeceklerdi ve ben artık bu sözü duymak istemiyordum. "Pekala, yarın başlayabilirsin Hyunjin. Minho'nun numarasını al ve ders programını at ona göre iş saatlerini ayarlarım derslerin bittikten sonra gel ve daha detaylı konuşalım, şu an işlerim var."
Ayağa kalktığında ben de onunla birlikte ayağa kalkıp saygı anlamında önünde eğildim. "Teşekkür ederim efendim." üstünü düzeltip dudaklarına küçük bir tebessüm kondurmuş, kapıdan çıkmadan öncede elini minho'nun omzuna koyup birkaç saniye beklemiş ve odadan çıkmıştı.
Düzensizleşen nefeslerimin ve titreyen ellerimin aksine yüzümdeki ifadeyi sonuna kadar korumuştum. Minho'nun bana baktığını fark edince titreyen ellerimi hırkamın cebine koydum ve ona bakmaya başladım.
"Hyunjin sana sadece bir şey diyeceğim," aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi kapatıp eliyle çantamı patpatladı. "Felix'e bütün boş yalanlarını söyleyebilirsin ama bana bir tane bile yalan söyleyemezsin, anladın mı?" Duyduklarımla duraksadım.
Karşımdaki kızarık gözlere bakarken, her şeyin sadece bir başlangıç olduğunun farkında değildim.
****
tekrar yayınlıyorum 7-8 bölüm yayınlayıp kaldırmıştım düzenleyip tekrar yavaş yavaş atmaya başlıyacağım umarım severek okumaya devam edersiniz.Sizi seviyorum, kendinize iyi bakın.
****
![](https://img.wattpad.com/cover/326651747-288-k769441.jpg)