episode 16;animals were hidin'
Belki de en baştan tanışma anımız yanlışta olsa bana yardım etmişti, yanımda olmuştu. Tek başıma bir şeylerle mücadele ederken elimi sıkıca tutan iki el vardı ve bu sadece Minho değildi. Evet, Felix ilk başta bana korkutucu gelmişti irislerinin içindeki o soğukluk beni korkutsa da iki oğlan beni korumak için her şeyi yapmıştı.
Ne yaptım ben?
Bana yardım edip yanımda olmaları için ne yapmış olabilirim diye her zaman çok düşündüm. Korkarım ben, yaklaşamam, sevemem. Kırarım, canını çok yakarım insanların ama onlar gerçek beni tanımadan yanımda olmayı seçtiler o zaman anladım ben bir şeyleri. Sevilmeyi.
Sevgi görmedim, kimse gelip beni mutlu edecek sevgi sözcükleri söylemedi. Doğruyu öğretemedi kendim öğrendim ben. Hayat bana öğretti çünkü zorundaydım yoksa kardeşimin canı çok yanacaktı. O yüzden milyonlarca kez teşekkür ettim Felix ve Minho'ya içimden. Onlar benim yaşama tutunma sebeplerimdi.
"Teşekkür ederim." dedim zorlukla. Son birkaç gündür ikisini çok düşünür olmuştum ve yaptıkları güzel şeyler gerçekten ağlatıyordu. Kolumdan hafifçe tutup ikimizi de koridorda ilerletirken gördüğüm bedenle duraksadım. "Bekle." Minho çantamı omuzumdan alıp tezgaha girmeme izin vermeden arka odaya girip çantamı bırakırken bakışlarımı yanımdaki Felix'e çevirdim.
"Okulu ekmenin önemli bir sebebi var mı?" sigarasını içerken sorduğu soru iç çekmemi sağlarken irislerimi titreyen ellerinden çekmeden konuştum. "Önemli olup olmadığından emin değilim, istemedim." istemedim, çünkü bir şeyler artık gerçekten yorucu gelmeye başladı. Kalabalıktan, insanlardan, kapalı alanlardan o kadar çok sıkılmıştım ki gitmek istememiştim. Dün olanlarda biraz etkileşmişti bu isteğimi.
Canım çok yanıyordu kalbim acıyordu sonraysa vücudumda kanayan yaralar. "Anladım." sessizce mırıldanıp beni onayladığında derin bir nefes alıp, "Oturmak ister misin?" diye sordu. Başımla onayladım karşımdaki bedeni, boştaki eliyle ileriyi işaret ettiğinde ikimizde bahçe kapısına yönelmiştik. Soğuk havayla giyindiğim ince kazağın altındaki yaralarım sızlarken dudaklarımı birbirine bastırdım. Sırtımı soğuk duvara yaslayıp yere oturduğumda kolumda ve bacaklarımda olan kesiklerin acısı beynimi uyuşturmaya yetiyordu.
Bileğimdeki tutuş ile titrerken başımı yana çevirmiştim. Felix elindeki sigarayı çoktan bitirip yere atmış bir eliyle bileğimi tutup diğeriyle kolumu hafifçe sıyırmıştı. "Ne oldu?" diye sordu sessizce. Yaralarımın kanadığını bile fark etmemiştim oysaki. Dün babamla Jisung'ı ayırmak için yerdeki cam kırıklarını önemsemediğim için her yerim kesilmişti ve pansuman yapamamıştım. Elini hafifçe kanayan çiziklerde gezdirirken iç çekti. "Pansuman yapmazsak daha kötü olur." kolumu yavaşça kucağıma bırakıp ayağa kalktı.
"Bekle, geleceğim." üstünü düzeltip kapıdan çıktıktan sonra bakışlarımı bahçede gezdirdim. Yardım etmek zorunda değildi, görmezden gelip öylece gidebilirdi. Anlamıyordum, anlamak istiyordum ama olmuyordu. Birkaç dakika sonra elinde küçük bir çantayla tekrar geldi. Yanıma oturdu ve çantadan gerekli malzemeleri çıkarmaya başladı.
"Eskiden benimde kolumda en az seninki kadar fazla yara vardı," derin bir nefes alıp elindeki pamuğu yaralarıma bastırdı teker teker. "Kötü bir barda çalışıyordum, ellerim titrediği için sürekli bir şeyleri kırıyordum. Müdürümde artık bir saatten sonra sinirlenip yerdeki cam parçalarının üstüne itmişti beni." diğer kolumu da açıp yaraları temizlerken devam etmişti.
"O zaman anlamıştım insanların ne kadar acımasız olduklarını." teker teker bütün çizikleri sarıp bezle sardıktan sonra bana bakmaya başladı. "Üstünü değiştirmek ister misin? Kirlenmiş." iç çektim. "Olur." dedim sessizce üstündeki hırkayı çıkartıp bana uzattıktan sonra ayağa kalktı. "Üstünü değiştir, ben çantayı bırakıp geliyorum." bir şey söylememe izin vermeden çıktığında üstümdeki kazağı çıkarıp Felix'in verdiği hırkayı geçirdim üstüme. Kokusu burnuma dolduğu gibi gözlerim kendiliğinden kapanırken başımı duvara yaslayıp beklemeye başladım.
Felix'i merak ediyordum. En az Minho kadar tanımak istiyordum onu. Kabullenmek gerekirse, iki oğlana karşı beni çeken bir şey vardı ve ben bunun duygularım olduğu konusunda sürekli tereddüte düşüyordum. Farklıydılar bunun farkındaydım ama üstelersem işin içinden çıkamayacağımın da farkındaydım. "Üşüyor musun?" kalın sesi kulaklarıma dolduğunda bekletmemek adına hızlıca cevapladım.
"Hayır." gözlerimi açmadım, açarsam yüzünü inceleyecektim ve rahatsız olmasını istemiyordum. "Hyunjin?" Minho'nun sesiyle gözlerimi açarken karşımda bize anlamazca bakan Minho'yu görmemle yerimden doğruldum. Açıklamak için dudaklarımı aralasam da Felix benden önce davranmıştı. "Kolunda yaralar vardı pansuman yaptım," ayağa kalkıp kapıya doğru yöneldi. "Aşağıdayım bir şey olursa söylersiniz." ikimizde onu onaylayınca sigarasını yakıp içeri girmişti. "İyi misin, neden söylemedin bana?"
Sessiz kalmayı seçtiğimde üstelemeyip yanıma oturmuştu. "Baban mı yaptı?" sesindeki ton gözlerimin yanmasına sebep oluyordu, "Hayır." sesimin titremesini engelleyemesem de fark etmemesini umdum. "Benimle istediğin her konuyu konuşabileceğini biliyorsun değil mi?" bana bakıyordu ama benim ona bakıcak cesaretim yoktu. Bundan dolayı uzak durmak istiyordum onlardan. "İstediğim her konuyu mu?" dedim zorlukla. "Her konu." diyerek onayladı beni.
Dolu gözlerimi elimin tersiyle silip Minho'ya döndüm. Dudaklarına bakmaya başladım, gözlerine bakamazdım. "Felix," kendimi düşünmek istemiyordum, bana iyi gelen kişileri tanımak istiyordum. Ben onlara iyi gelirsem bir şeyleri değiştirebilirdim belki. "Neden elleri titriyor?" sorduğum şeyi biliyordu Minho, kimsenin eli öyle titremezdi, bunu beklemiyormuş gibi birden duraksadı. "Hyunjin," sözünü kestim. "Biliyorsun." Minho bana yalan söylemezdi, ona güvendiğimi biliyordu.
"Kendisi söylemek isteseydi, söylerdi." Minho'nun bileğini tutup parmaklarındaki yüzükleri incelemeye başladım. "Felix'le senin kadar samimi değiliz." gülümsedi hafifçe. "Ben Felix'le senin konuştuğun kadar hiç konuşmadım Hyunjin." Felix'in sorunlarını bilmesem de benimle her zaman bahçeye çıktığı için en sevdiği yemeğe kadar biliyordum ama hiçbir zaman sorunlarını, canını sıkan şeyleri öğrenememiştim.
İrislerimi ellerinden çekip gözlerine sabitledim. Nefesim sıklaşsada umursamadım. "Bilmek istiyorum," dedim sakince kimseyi zor duruma sokmak istemiyordum. "Emin ol en kısa zamanda sana söyler, güven bana." güvendim. Minho'ya güvendim ve daha fazla üstelemeyip başımı onaylar anlamda salladım. Ellerimi ellerinden çekip derin bir nefes aldım. "Minho," dedim bana dikkatini vermesi için. Akşama kadar öylece oturmak istemiyordum, yorgundum.
"Uyuyabilir miyim?" uykusuzdum, dün uyuyamamıştım. "Tabii ki." dedi ayağa kalkacakken kolundan tuttum. "Omuzunda," elimi çekmedim, Minho ve Felix'e dokunmak artık korkutmuyordu beni. Bana zarar vermeyeceklerini biliyordum.
Sırtını duvara yasladı ve elimi bırakmadan boştaki eliyle yanağımı tutup omuzuna yasladı başımı. Yanağını saçıma yasladığında gözlerimi kapattım. Sıcacıktı, beni ısıtıyordu.
O gün bir şeyden emin oldum,
Hislerimden.
****
Uzatmayacağımı söyledim boş kaos yapmak yerine hislerini anlaması için süre tanıdım hyunjin'e ikisini sevmek garip gelmedi. Ve anladı zaten korktuğu için değildi sevdiği için kalbinin hızlandığını. Felix'in şeyinide öğrenip final yaparim. Hızlı oldu demeyin zaman aralığı çoktu zaten içime sinmedi.Hepinizi seviyorum öpüldünüz😽
****