episode 4;and your head on the ground.
Gerginlikle nefesimin havaya karıştı. neredeyse yarım saattir o odadan çıkan olmamıştı, Minho için endişeleniyordum. Benim yüzümden herhangi bir sorun çıkmasını istemiyordum.
Son müşterinin de istediği içeceği uzattıktan sonra, derin bir nefes alıp sağımda kalan odanın kapısına baktım. Benim yüzümden Minho'nun işine zarar gelirse kendimi çok kötü hissederdim. bu işi kaybetmek istemiyordum, kaybedersem başka bir iş bulamayacağımdan emindim. Aklım çok doluydu ve ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Birkaç dakika sonra aklıma bile gelmeyecek bir şeyi yaptım ve adımlarımı Felix'in odasına yönelttim. Ne çok hızlıydım, ne de çok yavaştım. Ellerim titremeye başladığında derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım. Tıklattığım an açılan kapıyla birkaç saniye afallasamda kısa sürede toparlamıştım.
"Bir şey mi oldu?" Minho düşmemem için kolumdan tutup geçebilmek için vücudumu kenara hafifçe itmişti. "Hayır, gelmeyince..." cümlemi tamamlayamadan odadan çıkan Felix ile dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözlerinin içine baktığım an ona yalan söylediğimi anlayacakmış gibi hissediyordum.
Sigarasını dudaklarının arasından ayırıp yüzümü incelemeye başladı. "Beş dakikadan fazla mola veremezsiniz ve biriniz bile olsa barda durmak zorundasınız, anlaşıldı mı?" Minhoyla ikimizde aynı anda Felix'i onaylayınca, iç çekip tekrar barın arkasındaki odaya girmişti. O odaya ne zaman baksam Felix yoktu ve odada başka bir kapıda yoktu benim gördüğüm kadarıyla ve bu kafamı karıştırıyordu.
"Biraz daha iyi misin?" bana yöneltilen soruyla düşüncelerimden sıyrılıp çok bekletmeden cevapladım yanımdaki bedeni. "İyiyim ve çok teşekkür ederim, eğer işine zarar gelecekse Felix'e söyleyebilirim." Gülümsedi, bilmiyorum ama birkaç saatte hâlâ ne kadar konuşurken gerilsemde yanında rahat hissetmeye başlamıştım.
"Felix yakalamadığı sürece söylemene gerek yok, işime bir şey olmaz merak etme." adımlarını hızlandırıp tezgaha geçtiğimizde bıraktığı işine devam etmeye bir yandan da içki içmeye başlamıştı. Saat gece iki'ye geliyordu ve bar neredeyse sabaha kadar açıktı. Tabii benim mesaim birazdan bitecekti. Okuduğumdan Felix ders çalışmak için erken ayrılabileceğimi söylemişti.
Ortam, hava tamamen karanlığa büründüğü için daha da kalabalıklaşmaya başlarken terleyen avuç içlerimi kotuma silip Minho'ya döndüm. Gelen kişiler yüzünden biraz daha durmak için Minho'ya ısrar etmiştim ve o da bir saat daha durabileceğimi söylemişti. Hâlâ içiyordu sarhoş olmadığına inanamıyordum.
"Mesain bitti." sırtını içkilerle kaplı rafa yasladı. "Güzel iş çıkardın." gülümsemesi içtendi bunu iliklerime kadar hissetmiştim. Hızlanan kalbime küfür ettim biriyle göz teması bile kursam nefeslerim düzensizleşir kalbim hızlanırdı, kolay gerilen bir insandım. "Teşekkür ederim, yardım ettiğin için." ensesini kaşıdı, teşekkür ettiğimde sürekli bunu yapıyordu. "Bir şey yapmadım."
Derin bir nefes aldı. "Çantanı getireyim, bekle." bir şey söylememe izin vermeden siyah kapıdan içeri girmişti. Bir dakikaya yakın bir sürede tekrar odadan çıktığında birkaç saniye onu izlemiştim. Önüme doğru uzatılan çanta ile gülümsedim ve tekrar teşekkür ettim.
"Derslerini aksatma, görüşürüz." elindeki içkisini yudumlayıp el sallamıştı. Bende el salladım ve "Görüşürüz." diyerek bardan ayrıldım. Aldığım temiz havayı içime çektim. Ne kadar geniş ve sade bir yer olsada sonuç olarak orası bir bardı. İlk iş günümde bile az mesaiye kaldığım halde yorulmuştum. Sadece eve gidip Jisungla sarılarak uyumak istiyordum ama daha çıkarmam gereken notlar ve tekrar etmem gereken konular vardı.
Kendimi zorlukla eve attığımda gördüğüm beden ile içimdeki öfkeyi kenara bırakıp içeri girdim. "Bana öyle bakmaya devam edersen seni öldürürüm Hyunjin." çantamı kenara bırakıp montumu çıkarttım. Anında dolan gözlerim yüzünden kendime küfür ettim.
"Öldür, bizi zaten yaşayamayacak hale getirdin öldürsen ne değişecek?" yediğim tokat bir yerlerimdeki ağlama hissini uyandırsada şu an öfkem daha baskındı. Jisung için sustum, babama bana vurmaması için yalvarmasını istemediğim için sustum. "Kes sesini, biraz daha burada durursan seni gerçekten öldürürüm, kimsede elimden alamaz." Cevap veremedim.
Yanmaya başlayan yanağım yüzünden acıyla gözlerimi kapattım ve babamı onaylayıp çantamıda alıp içeri odamıza girdim. "Hyung." üstüme atlayan bedenle gülümsedim. Yorucu bir günün sonunda Jisung'a sarılmak her şeye bedeldi. "Bebeğim." yanağına öpücük kondurduktan sonra ondan ayrılmadan hafifçe geri çekildim.
"İlk iş günün nasıldı, bir şey olmadı değil mi?" gülümsedim, saçlarını okşadım. "Bir tane abi var, bana yardım ediyor. Merak etme iyiyim, bir şey olmadı." parıldayan gözlerinden öptüm onu. Sevgi ve hayat dolu olması biriydi benim bebeğim. Bu sefer o parmak uçlarında yükselip yanağıma sıkı bir öpücük kondurdu.
İkimizde yatağa oturduğumuzda parmaklarıyla oynamaya başladı. "Sana yazdım da bakmayınca biraz endişelendim. İşinin olduğunu biliyorum ama mesajlarıma biraz daha erken baksan sorun olur mu?" bahçeye geçtiğimiz zaman bana yazdığı için çok geç bakmıştım cevaplarına. "Tabii ki bakarım, moladaydım telefon uzakta kalmıştı. Bir dahakine daha dikkatli olurum."
"Tamam!" dedi anında neşelendiğini belli eden ses tonuyla. "Şey..." hafif şişik yanaklarıyla irislerimin içine bakıyordu. "Bende yarın seninle işe gelebilir miyim?"
"Bebeğim, yaşından dolayı giremezsin oraya." dudaklarını büzdü. "Ya... neyse önemli değil. Sen mesajlarıma bak yeter o bana." yanaklarını okşadım. "Tamam, sende güzelce derslerine çalış olur mu?" gülümseyerek kafasını iki yana salladı.
"Güzel," ayağa kalktım ve masama doğru adımladım. "Ödevlerin bittiyse yatağa geç, birkaç sayfa not çıkarmam lazım, ondan sonra birlikte uyuyalım." yatakta zıpladı. "Uyuyalım!" hızlıca heyecanlı bir şekilde üstüne örtüyü örtüp tavandaki yıldızları izlemeye başladığında bende kendimi tamamen derslere vermiştim.
"Hyung," hafif mırıldanır gibi çıkmıştı sesi.
"Seni çok seviyorum."
****
Kalbinin hızlı atmasının sebebi şu anlık minhoyu veya felixi sevmesi değil gerilmesi, kusura bakmayın cok uzun aralıklarla bolum atıyorumSizi seviyorum, kendinize iyi bakın
****