episode 7;if there's nothing in it.
Gökyüzünden kayıp giden bir yıldız olmak istedim. Sadece bir kere gelmek ve hiçbir şey olmamış gibi gitmek, belki de canımı yakmayacak tek şeydi.
Saçlarımı kuruttuktan sonra derin bir nefes alıp sırtımı duvara yasladım. Son bir hafta gerçekten çok zor ve yoğun geçmişti. Bar nedenini bilmediğim şekilde kalabalıklaşmaya başlamıştı ve sürekli Minho ile dışarı çıkmak zorunda kalmıştım.
O olmasaydı ne yapacağımı gerçekten, bilmiyordum.
Minho'yu sadece bir kere o hapı içerken görmüştüm o günden sonra da görmememin sebebi sanırım hep ben gittikten sonra içmesiydi. Kendine zarar veriyordu ve bu küçük bir şey değildi. Ölümle oynuyordu ve bunu umursamadığı çok belliydi.
O gün ölmek için yalvaran irisleri içime çok dokunmuştu, o kadar çaresiz bakmıştı ki yardım etmek istemiştim hiçbir şeyi umursamadan, ama yapamadım.
"Hyung." düşüncelerimden Jisung'ın sesiyle sıyrılırken birkaç dakika kendime gelmek için bekledim ve tuvaletten çıktım. "Bebeğim," hâlâ yatakta uzanıp bana bakan Jisung ile kaşlarımı çattım. "İyi misin?" sabahta iyi gözükmüyordu. "İyi hissetmiyorum." kahverengi saçlarını geriye attım, hafif ateşi çıkmıştı. Birazdan bara gitmem lazımdı yoksa geç kalacaktım ama şu an işim kardeşimden önemli değildi.
"Ji, ateşin var. Hastaneye gidelim mi?" elimi tuttu. "Uyursam yeter bana." iç çektim. "İşe gitmem bugün, bir günden bir şey olmaz." kaşlarını çattı. "Hyung, hayır işe gideceksin." yanağına dudaklarımı bastırdım hafifiçe. "Ben şimdi izin alırım bugün seninle ilgilenirim." koluma vurdu. "İyiyim ben! işe git sen hadi, benim için endişelenmemeni söylemiştim."
Bıkkınca bir nefes verdim, Jisung'a asla laf anlatamıyordum. "Ji." gülümsedi, inanmamı ister gibiydi. "Hyung iyiyim. Uyuyunca da dinlenirim güzelce. Seni de ararım uyandığımda, tamam mı?" yanağına sıkı bir öpücük kondurdum. "Güzelce dinlen, okulu önemseme ben halledeceğim." yanından ayrılmadan üstünü güzelce örtüp saçlarını düzelttim.
Evden çıktığımda beni karşılayan rüzgar ile hafifçe titredim. Hava akşamları gerçekten soğuk oluyordu. Adımlarım hızlanırken bir yandan Jisung'ın arayıp aramadığını kontrol ediyordum. Aklım şu sıralar çok karışıktı, düzgün bir şey düşünemiyordum. Önüne geldiğim bina ile adımlarımı durdurdum. Buranın sadece bir bar olmadığını öğreneli sadece iki hafta olmuştu.
İrislerim birkaç saniye anlamsızca dışarıda gezinirken, derin bir nefes alıp korumalara selam vererek içeri girdim. Girdiğim an içimi kaplayan hisle avuç içlerimi sıktım. Hastalığım ortaokul ve lisede yaşadığım olaylar yüzünden sonu olmayan bir boyuta ulaşmıştı ve ilaç takviyesi almak zorunda kalmıştım.
İç çektim, yine de başa çıkmak zorundaydım yoksa yaşayamazdım. En azından kendimi bile önemsemiyorsam Jisung'ı önemsemeliydim. Onu öylece bir başına bırakamazdım. Tezgahın küçük kapısını açıp içeri girdikten sonra çalışan Minho'ya ve onun yanında tezgaha yaslanıp sigara içen Felix'e baktım. Felix hâlâ bilmiyordu, öğrenmemişti. Saklamak zor olmuştu ama öğrenmemişti.
Burada olduğu için çantamı odaya bırakmaya giderken kolumdaki tutuş yüzünden durmak zorunda kalmıştım. "İçeriden alacağım bir şey var, çantanı da koyayım." omzumdaki çantayı alıp kendi omzuna takmış ve beklemeden arka odaya girmişti.
"Selam," Felix'in bir hafta içinde aslında o kadar da katı biri olmadığını öğrenmiştim. O sigara içerken ben de molaya çıkıyor ve arasıra konuşuyorduk. Bana göre çok sorunu olan ama göstermeyen biriydi gözünün içinden anlaşılıyordu ne kadar yorgun olduğu. "Selam." dedim bekletmeden. Birkaç dakika sonra Minho da odadan çıkıp yanımıza gelmişti.
Felix'in titreyen ellerinin sebebini merak ediyordum, her şeyi merak eden birisinin aksine hiçbir şeyi umursamayan biriydim, ama konu Felix ve Minho olunca bir şeyler değişmişti. "Nasılsın?" ikimizde içecek hazırlarken Minho'nun yönelttiği soruyla dürüstçe konuştum. "Bilmiyorum, kardeşim hasta." içeceği isteyen kişiye uzatıp tamamen bana odaklandı. "Jisung mu?" kaşlarım çatıldı hafifçe, "Sen nereden biliyorsun?"
"İlk geldiğin zaman ilacını alırken seni arıyordu, kalpler emojiler falan vardı da öyle." İçeceği isteyen kişiye uzatıp Minho'ya döndüm. "Anladım, sen nasılsın?" her gün aralıksız günümün nasıl geçtiğini ve iyi olup olmadığımı soruyordu, hoş bir hareketti bence.
"İyi olmaya çalışıyorum, bana bunu sen söyledin." dürüsttü, ikimizde birbirimize karşı dürüsttük, iyi bir şeydi bu. Peki bazı şeyler, onları gerçekten söyleye bilir miydik birbirimize? "Güzel." dedim kısaca diyecek bir şey bulamayınca bunu söylerdim genellikle. "Hyunjin." konuşmamıza artıdan biri katılınca ikimizde o yöne dönmüştük.
"Alt kata gel benimle." Minho önden atılıp kolumu tuttu. "Bir sorun mu var?" omuz silkti ve kaçıncı olduğunu sayamadığım sigarasından bir duman çekti içine. "Hayır, Hyunjin'in gelmesini istiyorum sadece." kulağıma eğildi, sessizce konuştu. "Ben buradayım, bir şey olursa hemen gelirim, tamam mı?" sadece onaylamakla yetindim ve Minho dan ayrılıp Felix'in yanına adımladım.
Titreyen elleriyle sigara paketini ve çakmağını uzattı. "Bir dakika tutar mısın?" onayladım ve elime aldım eşyalarını. üstünü düzeltip elimdekileri tekrar aldı. "Gel." odanın kapısını açıp içeri girdikten sonra son kez Minho'ya bakıp içeri girdim. Girdiğim an bedenime yayılan sıcak havayla iç çektim. Hızlıca Felix'i takip edip merdivenlerden inmeye başladım.
Zorlu geçen birkaç dakikadan sonra girdiğim geniş alanla derin bir nefes aldım. "Adamlarımın çoğu haftalık izine girdi," neredeyse boş olan solanda gezdirdim irislerimi. "O yüzden bir haftalığına kapattırdım." geldiğimiz tezgaha yaslanıp irislerini üzerimde gezdirdi. "Kutulara bölmemiz lazım, hap olanları."
Başımı onaylar anlamda salladım ve derin bir nefes alıp Felix'in bana uzattığı siyah poşetteki hapları kutulara bölmeye başladım. "Neden çalışıyorsun burada?" sorduğu soru ile hareketlerimi yavaşlattım. "Bakmam gereken bir kardeşim var," ekledim, "Sen, sen neden böyle bir işe girdin?" o bana soruyorsa benim ona sormamda bir sakınca yoktu, sanırım.
"Babam işletiyordu yaşlanınca da küçükken beni koydu başına." biten kutuları raflara dizerken birkaç saniyeliğine durup Felix'e döndüm. "Kaç yaşında başladın ki işe?" durdu, titreyen elleri yüzünden zorlanıyordu. "Bu kadarı seni aşabilir." bir şey söylemedim, sonuçta onun hayatını bilmem için bir sebebim yoktu, söylememesi kendi tercihiydi.
"Kendimi tanıtmayı pek sevmem,"dedi birkaç dakika sonra ve gülümsedi hafifçe. "Sana özel değil yani." açıklamasına gerek yoktu ama yine de aklımda oluşan binlerce soru susmuştu. Ben işime devam ederken Felix mola vermiş ve bar taburesine oturup sigara içmeye başlamıştı, ortaya çıkan ama anlamı çözülemeyen sırlar beni onlara daha çok itiyordu.
İlk kez ben birini, birilerini gerçekten tanımak istiyordum.
****
felix gizemli biri degil sınırları var ve sadece minho tanıyor felixi onu da zor bir şekilde yaptı. felix kati ama bir o kadarda kendini acan nazik biri. evet nasil gidiyor? yavas miyiz, cunku hizlaniyoruz.
hepinizi seviyorum, kendinize iyi bakın
****