Bölüm 3; Dolunay.

942 101 25
                                    

Sabah çalan alarımla öfkeyle kalktım. Sabah sabah üzerimde nedensiz öfke vardı. Kendimi kontrol bile edemeden elim çalar saat'e gitti ve onu duvara fırlattı. Şaşkınlıkla kafamı kaldırıp ona baktım.

"Lalisa Pranpriya Manobal, beni oraya getirtmeyin ve hemen aşağı inin!" Annemin öfkeli sesini duyduğumda kalktım. Içimi kemiren bu öfkenin sebebini cidden anlayamıyordum.

Üzerimi değişip aşağı indim. "Anne! Telefonumu gördün mü bulamıyorum." Merdivenlerden inerken bağırdım. Elindeki tabakları salona taşıyan annem durdu ve bana baktı.

"Lisa elindeki ne ? Kumanda mı?" Bakışlarım elime indi. Sabahtan beri elimde miydi yani?

"Ha." Telefonu cebime koyup indim. Sandalyeyi çekmek istedim ama gelmiyordu. Biraz sert çektiğimde ise masa sallanmıştı.

"Lisa, tüm bu öfken niye?" Diye sordu bana bakarak. Sen bir sor ben biliyor muyum diye.

"Ben de bilmiyorum anne." Masa'ya oturup ağzıma bir şeyler atmaya başladım. Sebepsiz sinirimi bir şekilde geçmiyordu.

"Giderken dikkat et!" Annem arkamdan uyarır şekilde bağırdı. Bir şey demeden ilerlemeye devam ettim. Kulaklıklarımı çıkararak taktım. Şarkıyı açtığım anda fazla gelen sesle hızla şarkıyı durdurdum. Fazla sese hassasiyetim olduğu için şarkıları hep en az seviyede dinlerdim. Ve sesi yükselttiğimi hatırlamıyordum.

Baktığımda hâlâ en aşağıda olduğunu farkettim. Bir kere daha azaltma tuşuna basarsam sesi çıkmayacak. Dinlememem en iyisi o zaman. Telefonu cebime koyarak okula doğru yollanmaya başladım. Bugün lakross antrenmanımız vardı.

Ilerlerken biri omzuma çaprtı. "Dikkat etsene." Yükselen sesiyle gözlerimi kapadım.

"Bağırmadan konuş." Dediğimde güldü, ama alayla.

"Önüne bak o zaman." Sesi daha da yükselmişti. Bu küçük olayla bile sinirimin yükseldiğini hissediyordum. Bir şey dememeyi seçtim. O sırada elini sırtıma koyarak beni öne doğru itti.

"Seninle konuştuğumda bana bak kurtçuk." Bu benim için bardağı taşıran son damla oldu. Çantamı omzundan indirerek ona döndüm. Tam yüzüne doğru sert bir şekilde fırlattım. Yakalarken duvara doğru tökezledi.

"Hey hey." Jungkook elini göğsüme yerleştirerek beni geriye doğru itti. Taehyung da arkasından gelerek çocuğu arkaya itekledi.

"Lisa sorun ne?" Jisoo elini omzuma koyarak sordu. Bir şey diyerek kafamı salladım. Ne zaman geldiğini anlamadığım Jennie çantamı alarak bana uzattı. "Teşekkürler." Çantamı alıp omzuma taktım.

"Sana kurtlarını toparla demiştim." Jennie kaşları çatık şekilde kollarını göğsünde birleştirdi.

"Daha sürüde bile değil! Sizin adamlarınız ise ortak bölgede bizimkilere saldırıyor." Jungkook da buna öfkelenmişti.

"Bunların sorunu ne? Senin benim ne demek?" Diye sordum Jisoo'ya. Omuz silkerken ellerini havaya kaldırıp bilmiyorum dedi.

"Ben onlarla konuşacağım. Bu tekrar olmaz." Son kez bana bakıp arkasını döndü ve gitti. Bense arkasından baka kalmıştım.

"Gelin benle." Kolumdan tutup beni çekerken Jisoo da arkamızdan geliyordu.

"Bırak kolumu." Kolunu çekip onu ittim. Şu anda bahçedeydik ve bahçe tamamen boştu.

"Benimle gelin." Tekrardan bizi sürüklemeye başladı. Arabaya bindirdi ve kapıyı kapattı.

"Senin sorunun ne? Nereye götürüyorsun bizi?" Jisoo öne doğru eğilerek sordu. Bizi tınlamadan gideceğimiz her neresiyse oraya doğru sürmeye devam ediyordu. Birkaç dakika sonra koca bir çifliğin önünde durduk.

My True Alpha // JenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin