6.Bölüm | Güz Aynası
Dünya acımasız, ben ise köle.
Beyaz.
Her yer beyaz.
Gözün alabildiğine kadar beyaz.
Saflığın , umudun rengine boyalı her yer.
Yanlış.
Bembeyaz değil etraf, asla da olmadı.
Gece karanlığının esiri olan griye boyalı gökyüzü. Hatta evren bile griye boyalı.
Siyaha tutsaktı gri.
Ne beyaza ait idi , ne de siyaha.
Hiçbir yere ait değildi. Ama aynı zamanda hiçsizliğe de ait idi.
Birbirinden farklı şekillere sahip her bir kar tanesi gökyüzünü delip geçti. Bazıları gökyüzünde eridi, bazıları betona düştü, bazıları kışın ayazında can veren bitkilerin üzerinde cenaze töreni gerçekleştirdi; bazıları ise benim gibi aciz bir ruhun bedenine düştü, dokunduğu yeri yaktı. Tıpkı bugün canının yandığı kadar yaktı. Küle dönmüştü bedeni. Küle dönmüştü ruhu. Küle dönmüştü hayatı. Yerle bir olmuştu.
Adamın, gökyüzünün kasvetli rengiyle tezat olan gözleri sert ve sisli bakışlar halini aldı. Bedenine göre biraz daha uzun olan boynunu geriye attı, başını göğe kaldırdı. Keskin bakışları bulutları hedef aldı, kesti geçti.
Dağıldı sis, dağıldı bulutlar. Geriye kaldı çıplak gerçekler.
Kaldırdı elini arşa ,dokunmak istedi, hissetmek istercesine o kasveti. Tam o anda gök gürledi, şimşekler çaktı. Yıldırım ve şimşekler o kadar yakın görünüyordu ki elini , hatta kalbini , delip geçtiğini düşündü.
Kestane rengi saçları dans etti, rüzgarın uğultulu sesiyle verdiği konserde.
Dudaklarına düştü eşsiz bir kar tanesi. Bu, onu ne kutuptaymış gibi üşüttü ne de alevler içinde yaktı. Portakal rengine yakın dudaklarında nahoş bir tat bıraktı.
Üzerine gelişi güzel geçirdiği siyah pantolon , uzun kol ince badi ve yine siyah kot ceketiyle soğuğa meydan okurcasına karlara bata çıka yoluna devam etti.
Soğuk içine işliyor , kutuplarda hissettiriyordu. Sert ve uğultuyla gürleyen rüzgar yüzünde kırbaç misali şaklıyor, daha yeni bileylenmiş bir bıçak gibi yüzünü kesiyordu.
Şuan ne içine işleyen soğuk ne de yüzünde dans eden keskin rüzgar umurunda idi. Birazdan olacakların yanında hiçbir şeydi bunlar.
Arkasına bile bakmıyordu. Gecenin bir köründe ormanın ortasında , vahşi hayvanlarla yürüyecek kadar aptal değildi hiç kimse.
Ben mi?
Ben deli değildim. Asıl deli gerçeği görmesine rağmen onu yok sayanlardı.
Vahşi hayvanlardan da korkmuyordum. Onlara karşı içimde her zaman büyük bir sempati vardı.
Zaten asıl vahşi olan biz değil miydik?
Onların hiçbir suçu yokken, sırf zevk için öldürmüyor muyduk hepsini?
Evet , onlar bizim bildiğimiz gibi dost canlısı değiller ama bu onları kendini tatmin etmek için katliam yapmanı gerektirmiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Matem Dansı +18
Mistério / SuspenseSenin sözlerinde cinayetin dansını duyuyorum Ryuu.