Taehyung Gölge'nin korkusunu hissederken buruk bir şefkatle, güven vermek adına okşadı beyaz atın yelelerini. Şansı varsa iyi bakarlardı ona. Bu ormanda onu başıboş bırakmak istemezdi lâkin peri yasalarını biliyordu.
Kana karşılık kan, cana karşılık can istiyorlardı.
Yoğun bir gün geçirmişti. Nefret edilesi bulduğu ırktan birine, üstelik o ırkın prensine hiç yoktan hisler büyütüvermişti. Bu kadar kısa sürede gerçekleşmesi hissettiklerini zayıf kılar mıydı? Kılamıyordu. Çocuksu, serseri bir heves diyemiyordu Taehyung. Suçu ormana ya da ilahları Doğa Ana'ya atamıyordu. Hunder'dan çıktığı an bunu sorgulayacak birkaç sağlıklı dakikası olmuştu.
Hissettikleri ormanın büyüsü değildi.
Onu orada bıraktığı hâli aklına geldiğinde yorgun yüreği suçlulukla sıkışıverdi. Yine de anlayış göstermesini temenni etmekten başka bir şey gelmiyordu elinden. Taehyung yalanlarla dolu tarihinde kaybolmuştu. Bir zamanlar perilerin ve insanların gerçekten barış içinde yaşadıklarını, onların sanıldıkları kadar sapkın olmadıklarını iddia eden hocasını şikayet ettiğini ve saraydan sürülmesine vesile olduğunu hatırlamak bile suçlu hissettiriyordu şimdi. Bunun çok eskilere dayanmadığını, yakın tarihe kadar perilerin ürkütücü hiçbir vasfı olmadığını anlatmıştı ona kibar bir dille. Bir şeyleri bildiği aşikârdı lâkin Taehyung bilmiyordu. Hastalıklı bir çocuk olarak doğmasının nelere mâl olduğunu, iki ırkı yeniden karşı karşıya getiren yegâne unsur olduğunu bilmiyordu, bilemezdi.
Bilmesin istemişlerdi.
Oysa herkes biliyordu. Belki de bu önyargıların getirisiydi hakkında çıkan söylentiler. Ordu hiçbir zaman Taehyung'un yanında olmamıştı. Eski topraklar hiçbir zaman Taehyung'a veliahtları gözüyle bakmamıştı. Kılık değiştirerek indiği sokaklarda adı geçince oluşan sessizlik hürmetten doğmamıştı. O sadece haddinden fazla çekici bir şeytan figürüydü. Kutsaldı lâkin lanetliydi. Masum bir iblis tohumuydu. Ruhlarını kanatlarında taşıyan perilerin kabusuydu. İnsan diyarından neden uzak durulması gerektiği anlatılırken çocuk perilere, bahsi geçen o korkunç hikâyenin başrolüydü. Bir insanın hiçbir şey bilmeden kötü biri olması mümkün müydü? Taehyung ruhlarını çaldığı perilerden bihaber yaşarken bile kötüydü ve bunu henüz öğreniyordu.
"Efendim."
Taehyung, danışmanı Sung'un sesini duyduğunda irkilerek sıyrıldı daldığı düşüncelerinden. Adama baktı, onaylamayan ifadesine rağmen "Gelmek üzereyiz." deyişini işitti. Usulca başını salladı ve ağaçların tepesinde ışıldayan evlerinden onu izleyen gözleri hissetmesine rağmen utancını yenip de başını kaldıramadı. Her zaman gururlu bir ölümü hayal etmişti. Taehyung aziz olmayabilirdi lâkin ruhsal bir erdemi olduğunu düşünürdü. Canı bedeninden ayrılırken bu kadar suçlu ve hatalı hissetmeyecekti, gururu ve asilliğiyle verecekti son nefesini. Boynu bükülmeyecekti. Şimdi bunun ihtimalini bile ellerinden almışlardı.
Önündeki at arabaları durduğunda ruhunun ezilmişliğiyle başını kaldırıp düzinelerce ağacın tepesinde yer edinmiş görkemli saraya baktı. Gözleri dolarken usulca gülümsedi. Demek Jeongguk'un nefis gül çöreklerinin kokusu bu sarayı dolduruyordu. Bu bile gözünün açık gitmesi için bir sebepti. Birkaç saate çok fazla hayal sığdırmıştı. Kaderin önüne set kurduğu hayallerse sandığından çok daha ulaşılmaz ufuklardaydı artık. İki peri kollarına girip onu saraya götürmeden önce danışman Sung veliaht ile birlikte indi atından, karşısına dikildi. Yakasından çıkardığı hanedan mensubu armasını taktı Taehyung'un kırışmış ve tozdan lekelenmiş beyaz, ipek gömleğinin cebine. Ardından yanındaki görevlinin getirdiği ve takmaktan her daim kaçındığı tacını başına yerleştirdi. Nefret ettiği kanın kudretini gösteren bu motifler bile canını yaksa da kendisine acıyla gülümseyen adamın şefkatine kıyamadı. Yanaklarını okşayan nasırlı eliyle birlikte görüşü yeniden buğulandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hunder forest
Fanficyazan: plontanies prompt sahibi: venicevi "Eğer yerde beni bekleyecek olsaydın, Doğa Ana şahidim, bir daha uçmaya heves etmezdim." fairy!au modern royality strangers to lovers