0.1

882 59 34
                                    

01.09.22
Teoman'dan

Bokkenle çalışmanın eğlenceli yanı, kendimi gerçekten samuray gibi hissetmemi sağlamasıydı. Burada, öğrencileri genellikle jo spolarıyla çalıştırırdım. Bokken kullanmalarına pek izin vermezdim çünkü denge üzerine kurulu bir sporda bokken alışık olmadığınız zaman dengenizi bozabilirdi.

Her ne kadar tahtadan da olsa ağırlık merkezi dağılımı farklıydı...

Etrafımdaki bıcır bıcır seslerin arasında kapının açıldığını duyduğumda, kimin geldiğine bakmak için geriye döndüm ve Dağhan'ı fark ettim. En son geçen hafta perşembe günü görmüştüm onu ve o günden bu güne çok değişmişti.

Değişen şey, yüzündeki solgunluk değil gözlerindeki parlaklıktı.

Onu uzun zamandır tanıyordum ve gözlüklerinin ardına saklanmış yeşil gözleri çok nadir bu şekilde parlardı. Hatta hakamayı giymeye hak kazandığından bu yana ilk defa gözleri böyle parlıyordu.

Ondan biraz daha uzun ancak Dağhan'ın yanında son derece zayıf kalan, ince görünüşlü bir delikanlı da Dağhan'ın arkasından içeriye girdiğinde, etrafı inceleyen gözleri beğeniyle irileşti ve bu durum, beni gülümsetti.

Dojomun insanlarda yarattığı etkiden gurur duyuyordum çünkü bir ortamın enerjisi, içeri giren kişiyi ele geçirmiyorsa orası ders vermeye uygun sayılmazdı.

Ancak, birbirlerine bakmaya başladıklarında dudaklarımdaki gülümseme yavaşça kayboldu.

Dağhan'ın, o gence bakışlarında farklı bir şey vardı. Daha önce görmediğim ve belki de görmek istemediğim bir şey saklıydı. Onlara yavaşça yaklaştığım sırada, Dağhan'ın yanındaki genç, dayımla tanışmak için Dağhan'ın arkasından çıktı ve üzerindeki tişörtü o anda daha net görebildim. Geçen yıl Dağhan'a hediye aldığım tişörttü.

Sanırım aralarında düşündüğümden de yakın bir ilişki vardı çünkü Dağhan eşyaları konusunda hassastı. Paylaşmayı seven birisi değildi.

"Memnun oldum, ben de Abidin, şuradaki zıpçıktının dayısıyım."

Dayımın beni işaret etmesiyle birlikte yüzümdeki donuk ifadeyi değiştirdim ve yavaşça gülümserken, elimdeki bokkenin ucunu yere çevirdim. Dağhan bana döndüğünde kocaman gülümsedi ve genç adam Dağhan'ın sol tarafından hızlıca önüme çıkarak, Dağhan'la aramda durdu.

Kaşlarımı çatmamak için kendimi zor tuttum, ben bu tuhaf davranışına bir anlam veremezken o, elini uzattı ve çenesini kaldırarak zaten açıkta olan boynunu daha da belirgin hale getirirken, "Merhaba, ben Kıvanç," dedi. "Dağhan'ın arkadaşıyım."

Elini sıkarak, "Merhaba," dedim. Yüzümdeki sahte gülümseme genişlerken, çocuğun boynundaki morluklardan gözlerimi güçlükle ayırdım ve "Buraya getirdiği ilk arkadaşı sizsiniz," dedim, ardından Dağhan'a dönüp, "Sonunda doğru birini buldun mu?" diye sordum.

Dağhan'ın yüzü şaşkınlıkla çarpılırken, "Ne?" diye sordu.

Her ne kadar yanılmış olmayı dilesem de, yanılmadığımı biliyordum. Dağhan'ı altı yılı geçkin süredir tanıyordum. O, kafası karmakarışık bir halde buraya geldiğinde, hayatını birlikte düzene koymuştuk. Onu, ondan ve ailesinden sonra belki de en iyi tanıyan kişilerden birisi de bendim.

"Yanlış mı anladım?" diye sorduğumda, gözlerim kısılmıştı. Bokkenin ucunu yerden kaldırmadan Kıvanç'ı işaret ettim ve "Enişte değil mi?" diye sordum, buradaki kimsenin ilişkilerine takılmayacağını bilsem de fısıldıyordum. Belki ilişkilerini gizlemek istiyorlardı belki de gerçek olmama ihtimaline tutunduğum için fısıldıyordum.

Aikidoka | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin