Semih
"Off! Nereden çıktı bu kütüphane işi ya?"
Yanımda bininci kez söylenen Cihan'a ters bir bakış attığımda deri ceketinin içine giydiği kapüşonlu hırkasının ipleriyle meşguldü. Ensesine hafifçe geçirip homurdandım. "Söylenip durmasana oğlum. Yattığın yerden üniversite kazanacağını mı sanıyorsun?"
"Kazanmak istediğimi kim söyledi?" Cihan, eliyle kapüşonunu geriye atıp saçlarını bir tur karıştırdı. "Hem ara tatildeyiz. Ara tatiller dinlenmek içindir ama benim yaptığıma bak. Abimin zoruyla sabahın köründe ders çalışmaya getiriliyorum."
Sabahın körü dediği 11'di.
Cihan'ın dudaklarının aralandığını gördüğümde hızla araya girdim. "Eğer mızırdanmaya devam edersen o hırkanı sana yediririm, Cihan."
"Bu pek de teşvik edici bir konuşma olmadı," dedi Cihan dudaklarını büzerek. Ardından adımlarını yavaşlatmış, yüzüme bakmıştı. "Hem birdenbire nereden çıktı bu kütüphane aşkı?"
Bir bilsem...
"Senin için uğraşanda kabahat, davar."
Cihan'ın gözleri ileride bir noktaya takıldığında adımları iyiden iyiye yavaşlamıştı. Yüzünde ufak bir gülümseme oluştu. Bakışlarımı onun baktığı noktaya çevirdiğimde Irmak'ı görmemle benim de adımlarım önce yavaşlamış, sonra tamamen durmuştu.
Kahverengi saçlarını tek omzuna atmış, hafif çatık kaşlarıyla elindeki telefona odaklanmıştı. Yanakları ve burnu soğuktan biraz kızarmıştı, dudağını kenardan ısırırken bacağını da stresle sallıyordu. Nefesimi tutarak kendime gelmeyi beklerken varlığını tamamen unuttuğum Cihan'ın gülüşünü duymuştum.
"Böylece kütüphane aşkının nereden geldiğini de öğrenmiş olduk."
Silkelenerek Cihan'a döndüğümde kaşlarım çatılmıştı. "Ne diyorsun lan?"
"Irmağın akışına diyorum, ölüyorsun diyorum."
Gözlerindeki haylaz parıltıyla kaşlarım iyiden iyiye çatılırken dudaklarım itiraz cümleleri için aralandı. Doğru söylüyor olabilirdi ama onun diline düşmek, isteyeceğim son şey bile değildi.
Cihan, önüne dönüp elini havaya kaldırarak "Irmak!" diye seslendiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Hoş, Irmak'ın dikkatini buraya çekmese ne diyecektim ben de bilmiyordum ya...
Irmak'ın bakışları bize doğru döndüğünde çatık kaşları gevşemiş, Cihan'ı görmesiyle yüzüne hoş bir gülümseme yayılmıştı.
Harbiden akışına ölürdüm ama.
Irmak, hızlı adımlarla bize geldiğinde Cihan da ona doğru ilerlemiş, kollarını iki yana kocaman açmıştı. Ortada buluştuklarında sarıldılar. Irmak, eliyle Cihan'ın saçlarını karıştırıp sordu. "Nerelerdesin sen, Çiyan?"
En son Kerem'in doğum gününde sıra ortalığı toplamaya geldiğinde kaybolmasından bahsediyordu. Kullandığı Çiyan kelimesiyle sırıttım.
Küçükken sarı, sprey boyayla koyu kahve saçlarının büyükçe bir tutamını boyamak gibi bir aptallık yaptığından beri Cihan'ın takma adı buydu. Kendisi her seferinde bunu yaptığı zaman çok küçük olduğunu söyleyerek konuyu kapatmaya çalışıyordu ancak hiçbirimizin aklından bu anı çıkmamıştı. Cihan'ı o cırtlak, sarı tutamla gördüğüm gün dün gibi aklımdaydı.
"İş, güç... Meşgul bir adamım, Yirmak. Anlarsın ya?" Cihan'ın gözleri meydan okumayla parladığında Irmak, ona düz bir ifadeyle bakmış, ardından bakışlarını bana çevirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
14 ŞUBAT SENDROMU
Short StoryIrmak, 14 Şubat'ın özel bir gün olduğuna inanır ve o gün bir randevuya çıkmanın nasıl bir şey olduğunu merak eder. Ama hiçbir zaman Sevgililer Günü'ne sevgili denk getirememiştir. Hayatına birini almak ve âşık olmak istemediği bir dönemde sadece bir...