20- Semih'in Jesti

37K 3.7K 2.6K
                                    

Kahraman Deniz - Böyle Sever

Otomatın önünde kollarımı göğsümde birleştirmiş, ne alacağıma bakınırken zihnim Semih'le ilgili derin düşüncelere dalmıştı. Bu randevu işinin bu kadar uzamasını kesinlikle beklemiyordum. Semih'in bu işe ciddiyetle yaklaşmasını, onu pes ettirmek adına attığım maddeleri aklında tutmasını...

Hiçbirini beklemiyordum. Ve işler beklemediğim yöne gitmeye başladığı için fazlasıyla huzursuzdum. Semih, ısrarla tüm çabalarımı boşa çıkarıyordu. Belli ki kalbimin onca kırıklığından sonra bile Semih'e karşı ördüğüm duvarlardan geçmesi için bir aralık bırakmıştım. Belki bir gün gelmek isterse diye...

Ona karşı hırçın oluşuma engel olamıyordum. Beraber motosiklet sürdüğümüz o gün ona yalnızca anın heyecanıyla sarılmamıştım. Ona sarıldığımı fark ettiğimde kollarımı ondan çekememiş, etrafımın kokusuyla sarılmasına izin vermiştim. Sadece bir hareketi... Bir hareketiyle yıllardır aldığım gardımı indirmiştim.

Sonrasında Ceyda'nın araması neden ona karşı bu kadar dikkatli olduğumu bana çok güzel bir şekilde hatırlatmıştı.

Bir yanım Semih'e haksızlık ettiğimi söylese de kalbimi korumak zorundaydım. Semih'e karşı bir zaafım vardı. En ufak hareketinden bile etkileniyordum ve bunun için kendime izin veremezdim. İzin verdiğim zaman ağzımın payını çok güzel bir şekilde almıştım.

Yapmam gereken tek şey Semih'in sınırlarını zorlamaya devam etmekti. Onu hayattan bezdirdiğim takdirde benimle randevuya çıkmayacaktı ve ben de ona bir açıklama yapmak zorunda kalmadan bu randevu işini iptal etmenin rahatlığında olacaktım. Evet, kesinlikle en iyi plan buydu.

İçime derin bir nefes çekerek gözüme kestirdiğim bisküvi için paramı otomata yerleştirdim ve tuşlara bastım. Ufak bir tatlıyla kendimi toparlayabileceğime inanıyordum. Hevesle bisküvinin gelmesini beklerken arada takılı kaldığında ağzım şaşkınlıkla açık kalmıştı.

"Şaka mısın sen?" dedikten sonra otomata bir şaplak geçirdim. Bisküvim inatla tele takılmış duruyordu. "Versene bisküvimi ya!"

Bir tekme savurduğumda sallanan bisküvim bana ufak bir heyecan yaşatmıştı. Nefesimi tutarak düşmesini beklerken yerinden gram kıpırdamadığında somurtarak avuç içlerimi ve alnımı cama yasladım. Gelmeyen bisküvime hüzünle bakarken "Of ya," diye homurdanmıştım. "Hiçbir şey de yolunda gitmesin zaten."

Çok mu şey istemiştim? Tek istediğim bisküvimi almaktı. Şu an beni mutlu edebilecek tek şey bisküviydi ve onu bile alamıyordum. Dudaklarım iyice aşağıya sarkarken omuzlarım da düşmüştü.

"Irmak?"

Omzumun üstünden sesin geldiği yöne baktığımda şaşkın bakışlarıyla beni izleyen Semih'i görmüştüm. Sirke satan suratım gözünden elbette kaçmamıştı. Aramızdaki mesafeyi birkaç adım kısalttıktan sonra kısık bir sesle sordu. "Ne oldu?"

Elimle otomatı işaret ettim. "Bisküvim takıldı kaldı."

Sesimin şikâyet eden bir çocuk gibi çıkmasına engel olamamıştım ama acayip hevesim kırılmıştı. Bisküvi için huysuzlanıyordum ama aslında konu bisküvi değildi.

Semih, derdimi algıladığı anda gözlerine yayılan eğlence pırıltılarına anbean tanık olmuştum. Dudaklarını gülmemek için birbirine bastırdığını gördüğümde kaşlarım çatıldı. "Hiç komik değil."

14 ŞUBAT SENDROMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin