Semih
Ağzımdan çıkan ve söylediğim için beni dahi şoka uğratan sözlerden sonra Irmak'tan görebileceğim her tepkiye kendimi hazırlamaya başladım. Bana sinirlenebilir, ağzından birçok küfür çıkarabilir, suratıma bir tane geçirebilir ve ardından dönüp gidebilirdi.
Oluşan gergin sessizlikte aniden konu değişimi yaparak bunu ona unutturmam en mantıklısıydı. Ama vereceği tepkiyi de fazlasıyla merak ediyordum. Birazdan ölüm fermanımı imzalayacak olsa bile tepkisini görmek istiyordum.
Bu yüzden kötü bir karar vererek çenemi kapalı tutmuş ve sözlerimin ardından Irmak'ın yüzünden geçen ifadeleri bir bir incelemeye almıştım.
Şaşkındı, bunu görebiliyordum. Onu öpmeyi ima etmeyi beklemiyordum. Açık sözlü olmadığımdan değildi... Ama bu kadarı benim için bile fazlasıydı. Bu yüzden Irmak'ın şaşkınlığını üzerinden atması biraz vaktini almıştı.
Gri mavi gözleri öfkeyle parlarken elini bir hışımla bana kaldırdığında sert bir tokat yiyeceğimden emindim. Bu yüzden eli yüzüme doğru uzanırken nefesimi tuttum ve tokadı yediğim anda savrulmamak için kendimi sıktım. O saniyede ondan her şeyi beklediğimi sanmıştım.
Ama Irmak, kulağımı çekmeye başladığında bunu kesinlikle beklemiyordum.
Baş ve işaret parmağıyla kulağımı kavramış, aşağıya doğru çekerek başımı ona eğmemi sallamıştı. "Sen iyice yoldan çıktın," dedi kaşlarını çatarak. Kulağımı tutmadığı elinin işaret parmağını bana doğru salladı. "Bir daha böyle şeyler dediğini duyarsam diline acı biber sürerim, duydun mu beni?"
Şaşkınlıkla gözlerim açılırken Irmak'ın içine rahmetli annemin kaçıp kaçmadığını düşündüm çünkü beni yaramaz bir oğlan çocuğuymuşum gibi azarlıyordu. Irmak, kulağımı biraz daha çekerek "Anlaşıldı mı?" dediğinde sesimi zorlukla bularak "Anlaşıldı," dedim.
Kulağımı o anda bıraktı ve oldukça önemli bir iş yapmış gibi ellerini birbirine çarptıktan sonra montunun cebine soktu. Ona aval aval baktığımı fark ettiğinde gülümseyerek beni iyice aptala çevirdi.
"O zaman turumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz," dedikten sonra parmakları bileğimi sarmış ve beni biraz çekeleyerek yaşadığım şoktan kurtarmıştı. Onun çekelemesi olmadan yürümeye başladığımı fark ettiğinde buz kesmiş parmaklarını bileğimden çekti ve saçlarından geçirdi. Kahverengi saçlarını diğer yana attığında kulaklarının kenarında kıvrılmış bebek saçları ortaya çıkmıştı. Gülümseyerek başımı önüme çevirdim.
Elimde olmadan gözlerim sürekli o bebek saçlarına düşüyordu. Irmak'ın birkaç çocukluk fotoğrafını görmüştüm, bebekken lüleleri vardı ve saçlarını topladığında ensesinde toplanan kıvırcık tutamlarla kulağının kenarındaki özgürlüğünü ilan etmiş bebek saçları bunun en büyük kanıtıydı. İçimde devamlı o saçı kulağının arkasına sıkıştırma dürtüsü oluşturuyordu.
"Şuraya da girelim," dedikten sonra beni bir aksesuar dükkanından içeriye soktuğunda eli direkt ponponlu taçlara gitmiş, tepelerindeki yumuşak dokuyu okşarken gözlerime bakmıştı. "O gün ikimiz de kafamıza böyle şeyler takalım mı?"
"Niyetin bir günde tüm karizmamı yerle bir etmek mi?"
"Hangi karizma?" diye sordu kaşlarını kaldırarak. Yalancıktan o masum tavrını takınmıştı. Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranmayı ne de güzel başarıyordu. Gülümseyerek sözlerinin istediği etkiyi oluşturmasına engel oldum ve aramızdaki mesafeyi bir adım kısalttım. "Karaokeye zaten ikna oldum, daha da sınırlarımı zorlama istersen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
14 ŞUBAT SENDROMU
Storie breviIrmak, 14 Şubat'ın özel bir gün olduğuna inanır ve o gün bir randevuya çıkmanın nasıl bir şey olduğunu merak eder. Ama hiçbir zaman Sevgililer Günü'ne sevgili denk getirememiştir. Hayatına birini almak ve âşık olmak istemediği bir dönemde sadece bir...