"Ryan..."
Son kelimemin fısıltısıyla gözümden düşen yaş beni şimdiki zamana döndürmüştü.
"Audrey?" dedi Ryan anında doğrulurken. Yanağımdan yüzüne damlayan yaşın ıslak yolunu eliyle sildi yüzümden. "Ne oldu bir tanem?"
Kafamı iki yana salladım. Ah, bir bilseydim ne olduğunu... Sorun kalmayacaktı zaten. Bu kavganın sebebini bile bilmiyordum. Ya da zamanını.
"Sorun yok." dedim fısıltıyla. Onunla konuşmalıydım en kısa zamanda ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Ve Ryan sözlerime ikna olmamıştı.
"Söyle." dedi.
"Sevgilim." diye mırıldanarak onun az önce bana yaptığı gibi başımı omzuna koydum. "Gerçekten bir şey yok, hadi şimdi şu defileyi değiştir de maç izleyelim."
Ryan erkeksi kıkırdamasının eşliğinde çocuklardan kumandayı kaptı ve bağrışlar arasında maçı açtı.
"Al işte!" diye itiraz ediyordu Barney. "Geldi yine ve çoğunluk hakkımızı kaybettik birden."
Sesi şiddetten çok keyifli gibiydi. İyi de... Zaten yarım saat önce gelmiştik. Ve biz geldiğimizde televizyon açık bile değildi. Bu çocuk neyden bahsediyordu? Zaten biz gelmeden önce izlemiyorlardı ki, ne çoğunluğu?
"Susun. Sevgilim ne isterse o izlenir bunu biliyorsunuz." dedi ve yine düşüncelerimi uyuşturan bir gülümseme bahşetti bana. Gülümserken gerilen dudaklarının şekli öyle mükemmeldi ki... Tabii gözlerimi sonsuz maviliklerinden çekebilirsem onu inceleyecektim.
"Of ya, yine uçtu bu kız! Audrey!"
Matt'in tahminimce çokuncu seslenişinde dünyaya dönebilmiştim.
"Ne?" dediğimde hepsi bir ağızdan gülmeye başlamıştı. O kadar komik görünüyorlardı ki ben de kahkahalarımı tutamamıştım.
"Defileye dönebilir miyiz çok sevgili arkadaşım?" dedi Matt herkes sakinleşebildiğinde. Başımı iki yana salladım.
"Unutun bunu."
"Aman be!" diyerek yerinden zıpladı Barney. "Ben sevgilimle buluşacağım. Akşam partide görüşürüz."
Barney odadan çıkarken yine dilimi tutamamıştım. "Ne partisi?"
"Sahneye çıkacaklarımızdan biri." diye açıkladı Tina hemen. "O, günlerdir beklediğimiz gün, bugün işte."
Tina'nın çaktırmamam için verdiği tüyoyu anlamıştım.
"Unutmuşum." diyerek omuz silktim. Sonra da yeniden Ryan'a sarıldım.
Bu sırada odaya garip bir hava çökmüştü. Ryan'a baktığımda Matt'e garip bir bakış attığını gördüm. Onun için üzülüyor gibiydi. Matt'inse gözü dalmıştı sanki. Bakışlarını takip ettiğimde Tina'yı bulmuştu gözlerim.
Bu duygu yoğunluğu içinde Matt'in hüznünü ben bile hissederken, pek ilgilenmiş görünmeye Tina maçı izliyordu hala. Ama nedense durumdan haberdarmış gibi hissettim. Matt'in duyguları gözlerine öyle güzel yansıyordu ki, onun kahvelerinin derinliklerinden, ulaşamasa da Tina'nın elalarına yol alıyordu.
"O..." diye fısıldadığımda Ryan kulağıma eğildi.
"Hala onu seviyor, biliyorsun Matt için durum değişmedi."
Ya evet, diye geçirdim içimden. Durum değişmemişmiş ve ben de biliyormuşmuşum. Adamın adını hatırlamıyordum be ben! Ah, yakında delirecektim.
Cevap olarak başımı salladım yalnızca. Sonra yine Ryan'ın fısıltısı ulaştı kulaklarıma. "Sana sahip olduğum için çok şanslıyım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hangisi Benim Hayatım?
ChickLitGözlerimi yurt odamda uyanmayı bekleyerek hiç bilmediğim bir yerde açtım ve tanımadığım insanlardan oluşan hayatıma adım attım. Onlar kimdi? Bu bir şaka mıydı? Birden annem, babam, bir sevgilim ve arkadaşlarım olmuştu. Hiç tanımadığım bu insanların...