"Ne demek ona ulaşılamıyor?!" diye haykırdı Fukuzawa.
Tiyatronun ikinci katı, toplantı yaptıkları geçici karakol olarak kullanılıyordu.
"Keşke bilebilseydim efendim, ama hâlâ istasyona varmamışlar. Çoktan varmış olmaları gerekirdi..."
Üç polis, meslektaşlarıyla telefonda bilgi alışverişinde bulunurken tiyatronun konferans odasında oturuyordu. Fukuzawa, oyun yazarının öldürüldüğünü duyduğu an anlamıştı. Dava daha bitmemişti. Bütün bu olup bitenler sadece başlangıçt
Çünkü...
"Bu cinayette iki faktör vardı... Bunu bir karides ve bir balina gibi düşünebilirsiniz."
Ranpo bunu en başından beri biliyordu. Bu davanın iki tarafı olduğunu biliyordu. Bunun sahnelenen cinayetten daha büyük, daha uğursuz bir tarafı olduğunu anladı. Oyun yazarı öldürülmüştü. Bu sahte değil, gerçek bir cinayetti. Murakami haberi duyduğunda açıkça telaşlanmıştı. Dürüst olmak gerekirse kafası karışmıştı ve polisten olayları açıklamasını isteyip durmuştu defalarca.
Fukuzawa bunun bir rol olmadığını içinde hissetti. Gözlem ve muhakeme söz konusu olduğunda Ranpo kadar yetenekli olmasa da Fukuzawa, Murakami'nin korkusunun gerçek olduğunu görecek kadar keskin bir içgörüye sahipti. Onun gibi ünlü bir oyuncu bile nasıl rol yapacağını unutmuştu. Ne olursa olsun, oyun yazarının bulunduğu evi tiyatrodan oldukça uzaktaydı ve Murakami, Ranpo sahne monologunu bitirdiğinden beri polis gözetimi altındaydı. Zamanla oyun yazarının evine gidip onu öldürmesi ve ondan önce tiyatroya dönmesi fiziksel olarak imkansız olurdu.
İpleri elinde tutan gerçekte kimdi?
Gerçek suçlu kimdi?
Ranpo'ya göre:
"Karidesi yakalamak kolay... ama balinayı yakalamak istiyorsan karidesi kullanmak zorundasın."
Muhtemelen "balinanın" kim olduğunu da çoktan anlamıştı. Murakami açıkça karidesti. Ranpo, karidesin bu davanın vasat kısmı olduğunu ima ediyordu. Mantıklıydı. Kimse ölmemişti ve davayı çözmek de o kadar zor değildi. Ranpo olmasa bile Murakami ölü bir adam olarak yaşayamaz ve hayatının geri kalanında saklanamazdı. Gerçek elbet gün yüzüne çıkacaktı.
Ama sonunda, davanın sadece yarısı çözülmüştü. Murakami'yi ve oyun yazarını planları için kullanan ipleri elinde tutan biri vardı. Buna cevap verebilecek tek kişi ölmüştü. Artık gerçek suçluya giden kayıp yolu takip edebilecek tek kişi Ranpo'ydu.
Ya Ranpo'nun sahnedeki sansasyonel monoloğu daha büyük bir planın parçasıysa? Ya balinayı yakalama planı hâlâ devam ediyorsa?
"Ranpo'yu karakola götüren polis memurunun adı neydi?" diye sordu Fukuzawa.
Fukuzawa'nın gözünü korkutan dedektif, "Jun Mitamura," diye yanıtladı.
"Neden ona ulaşamıyorsun?"
"Bu tuhaf... Cep telefonu kapalı. Telsizine de cevap vermiyor."
Fukuzawa gerilmeye başlamıştı.
Gözlerini Ranpo'dan ayırdığı kısa sürede neler olmuştu? Çocuğun hızlı düşünen bir dahi olması önemli değildi. Bunun arkasında kimin olduğunu öğrenmiş ve onları dışarı çıkarmaya çalışıyor olsa bile, ona fiziksel olarak saldırmaları halinde hiç şansı olmayacaktı. O hâlâ sadece bir çocuktu ve bu kanunsuz şehrin karanlığı şiddetle doluydu. Ranpo gibi bir çocuğu öldürmekten çekinmezlerdi bile.
"Gidip onları arayacağım." Fukuzawa hızla konferans odasından çıktı.
Ranpo istasyona giderken başına bir şey gelmiş olmalıydı. Fukuzawa hızlı adımlarla ileri doğru yürüyerek beynini zorladı. Ranpo'nun bir planı olabilirdi. Ama bu şehrin ne kadar yozlaştığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Ranpo her şeyi bildiğini sanıyordu ama yetenek kullanıcısı değildi. Her şeyi öngörmesinin imkanı yoktu. Pekala yanılabilirdi.
Ranpo'yu beceri kullanıcısı olduğuna inandıran da Fukuzawa'dan başkası değildi. Ön girişe ulaşana kadar lobiden geçti. Müşterilerin çoğu gitmişti ve bölge artık sessizdi. Dışarı çıktığı anda, Ranpo'nun polis arabasına bindiği yerde göz ucuyla bir şey gördü. Gözlerini zorladığında binanın duvarının yanında beyaz bir şey gördü ve kontrol etmeye karar verdi. Beyaz bir kartvizitti. Rüzgarda uçup gitmesin diye bir taşın altına sıkıştırılmıştı. Fukuzawa yeterince yaklaştığında bunun kendi kartviziti olduğunu hemen anladı.
Kartviziti eline aldığında kesinlikle emindi, kendi kartvizitiydi.Fukuzawa kartı ters çevirdi. Arkasında kurşun kalemle dağınık bir şekilde şunlar yazılıydı:
"Gerçek suçlu Polis Mitamura. Bastonu ara."
***
"Siktir, mümkün değil!" Mitamura arabayı sürerken gülümseyerek başını salladı. "Böylesine olağanüstü beceriye sahip bir kullanıcının gözden kaçırdığımıza inanamıyorum."
Ranpo cevap vermedi. Gözlüklerinin arkasından genç, delici bakışlarıyla dikiz aynasından sadece Mitamura'ya baktı.
"Böylesine usta bir dedektifin karşısında bahaneler uydurmak ya da inkar etmek kabalık olur herhalde. Artık beni öğrendiğine göre, muhtemelen doğru şeyi yapıp sana gerçeği ve amacımı söylemeliyim," diye devam etti Mitamura gülümseyerek. "Biraz daha bekle lütfen. İleride seni karşılamam için daha uygun bir yer var, Usta Dedektif.
"Pekala, ama çabuk ol," diye talep etti Ranpo kayıtsızlıkla. "Zaten geç oldu, uykum gelmeye başladı."
"Elimden geleni yapacağım."
Polis arabası, görünüşte boş bir ticaret bölgesine ulaşana kadar şehrin karanlığında ilerledi. Sokak lambalarının olmadığı bir yolda ilerlerken, çok geçmeden dört katlı yepyeni bir binaya vardılar.
"İşte burası. Resmiyette, bu bina bir 'gemi inşa şirketi'nin ofisi, ne demek istediğimi anlıyorsan," diye şaka yaptı Mitamura binaya bakarken. "Aslında sahibi biziz. Paravan şirket dedikleri bu. Şimdi benimle gel."
Ranpo istendiği gibi arabadan indi ve boş binanın ön kapısından içeri girdiler. Bir bakışta, şehirdeki herhangi bir bina gibi görünüyordu. Ancak içeride ne ışık yanıyordu ne de koruma vardı. Mitamura ve Ranpo yürümeye devam ederken alacakaranlığı aydınlatan tek şey acil durum ışıklarının yeşilimsi tonuydu.
"Bu taraftan lütfen."
Mitamura cam bir kapıyı açtı. Oda boştu ama duvarlardan biri tamamen camdan yapılmıştı ve uzaktaki Yokohama silüetinin net bir görüntüsünü veriyordu. Ranpo, konuşmadan önce istendiği gibi odaya girmeye başladı.
"Bir silah?"
"Hmm?"
"Bu şey. Silah."
Ranpo, Mitamura'nın belini işaret etti. Orada şehir polisi tarafından verilmiş siyah bir tabanca asılıydı.
"Daha önce ölmeyi pek kafamda tasarlamadım ama ölürken canımın yanmasını istemiyorum. Yine de bunun hakkında düşündüm. Kurşunun kafanı delip geçtiği an muhtemelen canın acıyor. Ama daha önce ölü bir adamla hiç konuşmadım, bu yüzden kesin olarak söyleyemem."
"Ha-ha-ha. Seni bununla vurmayacağım." Mitamura silahına dokunurken gülümsedi. Sonra gözleri kısıldı. "Yeter ki dediklerime uy."
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dedektiflik Ajansının Anlatılmamış Kuruluş Hikayesi
Short StoryAnimenin 4. sezonunun ilk bölümlerinin uyarlandığı roman olan "The Untold Origins of the Detective Agency" nin çevirisidir.