Fukuzawa, bir katliamı izliyormuş gibi hissetti. Kendini Ranpo Edogawa olarak tanıtan çocuk, kase kase kırmızı fasulye lapası yiyordu.
Cinayetin işlendiği yere nispeten yakın, eski bir lokantaya gelmişlerdi. Diğer müşteriler, geldiklerinden beri Fukuzawa ve Ranpo'ya dik dik bakıyorlardı. Fukuzawa, çekip gitme dürtüsüne karşı yoğun bir savaş veriyordu.
Ranpo sekizinci kasesini de bitirip dokuzuncuya başlamıştı. Fukuzawa parayı dert etmiyordu, yanında yeteri kadar vardı. Onu rahatsız eden şuydu;
"Hey," dedi kendini daha fazla tutamayarak. "Neden tabağındaki mochileri yemiyorsun?"
Ranpo'nun yediği her kasede mochilere hiç dokunmamıştı. Sadece tabaktaki kırmızı fasulyeleri yiyordu.
"Çünkü tatlı değiller."
Tatlı değiller derken? Kırmızı fasulye lapasında fasulyeden çok mochi vardı zaten! Hem zaten tatlı bir şeyler istiyorsa, tatlı fasulye jölesi, tatlı patates püresi ve hatta tatlı bir çörek de alabilirdi.
"Duyuyor musun? Bunlar yemediğin mochilerin feryatları," Fukuzawa içindekileri söylememek için kendini zor tuttu. Ne de olsa bir başkasının yemek tercihlerine karışamazdı. İzlemesi işkenceydi ama karşıt şeyler söyleyip işlerin daha da kötüleşmesini istemiyordu. Ranpo'nun tatlı çöreğin içini açıp sadece içindeki kırmızı fasulye ezmesini yediğini hayal etmek bile ürpermesine neden oldu. Hem eğer Fukuzawa onun bu yemek anlayışını eleştirirse, Ranpo ona huysuz ihtiyar diyecekti, buna emindi.
Bir süre önce polis olay yerine vardığında Ranpo ve Fukuzawa durumu açıklamışlardı. Polislerle konuşmaya hiç istekli olmayan Ranpo, oradan ayrılmaya çalışmıştı. Yine de Fukuzawa CEO'Nun ofisinde olanları anlatması için Ranpo'u ikna etmeyi başarabildi. Fukuzawa ve Ranpo, hikayeyi kendi taraflarından anlattılar.
Polis olay mahalini incelediğinde, sekreterin paltosunun cebinde suikastçının parmak izlerinin kalıbını buldu. Sekreterin evini inceleyen bir başka ekip, evde de benzer şeyler bulunca Ranpo'nun dedikleri tekrardan doğrulanmıştı.
Fukuzawa, Ranpo'nun işleri açıklığa kavuşturmasıyla kendini daha rahat hissetmişti. Başka bir deyişle, ona borçluydu. Ancak Fukuzawa işlerin nasıl bu hale geldiğini halen idrak edemiyordu. Ortalığı karıştıran yaramaz çocuğun olayları çözmesini başta hiç ummazdı. Parçaları birleştirerek yaptığı çıkarım son derece parlaktı. Suç mahalline ve olaya karışan kişilere kısa bir bakış attıktan sonra gerçek suçluyu seçebilmişti. O zaman bile, Fukuzawa Ranpo'nun davranışlarını anlayamamıştı, ve hala anlayamıyordu.
"Ranpo," Fukuzawa çocuğa seslendi.
"Mhhpmp?"
Ranpo, ağzı tıka basa kırmızı fasulyelerle dolu halde Fukuzawa'ya baktı. Fukuzawa çocuğa "çayını iç," demeyi çok istiyordu, ama böyle dese bile Ranpo muhtemelen çayın 'yeterince tatlı olmadığını' söyleyecekti. Başkasının tercihlerine karışmanın kabalık olacağını bildiğinden bu düşüncelerini kovdu.
"Asıl suçlunun sekreter olduğunu ne zaman anladın?"
"Odaya girdiğim ilk andan beri," diye yanıtladı Ranpo. Elindeki yemek çubuklarıyla tabağındaki fasulyeleri beceriksizce yakalamaya çalışırken devam etti. "Üstünde kocaman bir palto vardı, değil mi? İçerisi zaten yeterince sıcaktı ve belgeleri düzenlerken onu giymesi tuhaftı. Paltonun kolları ona engel olurdu."
Fukuzawa başını salladı. Suikastçinin sahte parmak izlerini oluşturmak için kullandığı kalıp paltonun cebindeydi. Kalıbı saklamak için büyük bir cep gerekmişti anlaşılan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dedektiflik Ajansının Anlatılmamış Kuruluş Hikayesi
Historia CortaAnimenin 4. sezonunun ilk bölümlerinin uyarlandığı roman olan "The Untold Origins of the Detective Agency" nin çevirisidir.