Odaya girerken diğerlerine haykırdı Fukuzawa; "Eğilin!"
Fukuzawa eğildi ve ayağıyla yerde yay çizer gibi kapıya yaklaştı ve omzuyla kapıyı daha da geriye ittirdi. Kapının arkasında saklanan suikastçı sıkışmanın etkisiyle boğuk bir inilti çıkardı.
Daha sonra suikastçıyı yakalamak için kapıyı geri çekti. Ancak suikastçı artık yerde değildi.
Fukuzawa'dan kaçabilmek için tavana kadar sıçramıştı.
Suikastçı duvardan tekrar sıçradı ve kapıdan uzaklaştı. Yerden de tekrar sıçrayarak aralarındaki mesafeyi artırdı. Kafasındaki çuval hala duruyordu ve elleri arkadan bağlıydı. Sadece ayakları serbestti. Bu halde bile Fukuzawa'nın saldırısından kaçabilmişti.
"Sana saldırmaya niyetli değilim." dedi katil, kafasındaki torba yüzünden sesi boğuktu. Sesi bir erkek için fazla tiz, bir kadın için de fazla pesti.
O bir çocuktu.
Fukuzawa cevap vermedi. Zorlukla öne eğilerek, zeminde sıçradı ve mesafeyi shukuchi olarak bilinen bir teknikle kapattı -dövüş sanatçısının vücut ağırlığını kullanarak onları anında rakipleriyle menzile sokmak için kullanılan bir parça ayak hareketi.- Öyle hızlıydı ki, eğer biri izliyor olsaydı, Fukuzawa'nın ışınlandığını sanabilirdi.
Fukuzawa göz açıp kapayıncaya kadar birkaç metre gittikten sonra suikastçının yakasına yapıştı, ama suikastçı direnmeye bile çalışmadı. Onun yerine Fukuzawa'yla beraber geri sıçradı ve böylelikle ikisi de duvara yaklaştı.
Hemen yanlarında masa ve masanın üzerinde de suikastçının eşyaları vardı. Kalem, defter ve- elbetteki silah. Planı başından beri buydu anlaşılan. Ancak Fukuzawa, arkadan bağlı elleriyle silahı kullanmasının imkansız olduğunu düşündü.
Fukuzawa katili duvara çarptı. Masa devrilmişti ve üzerindeki bütün eşyalar yere saçılmıştı. Katil duvara dayalıylen dirseğini göğsüne bastırdı. Suikastçı raptiyetle mantar panoya tutturulmuş kağıt parçası gibiydi şuan.
Suikastçının silahı tutan eli, sırtıyla duvar arasında sıkışmıştı. Bu pozisyonda o silahla yapabileceği hiçbir şey yoktu.
"Silahını bırak." dedi Fukuzawa. "Rakip mesleklere sahip olsak dahi, haneye tecavüz dışında hiçbir suçtan muaf tutulmayacağına emin olabilirsin. Kolayca serbest bırakılırsın."
"Affınızı isteyen kim?" Göğsüne baskı uygulandığından sesi mırıltıya yakındı. "Bu dünyada af yok, sadece intikam var. -İntikamımı alacağım."
Katil ayaklarını yerden kaldırdı. Karşısındaki henüz genç olsa da, sadece dirseğiyle onu havada tutması imkansızdı. Suikastçı yere düştü, ardından, tek bir saniye geçmeden bağlı olan elleri diğer odaya doğru olacak şekilde döndü. Hemen arkasından iki el ateş etti.
İki ateş sesi duyuldu.
Fukuzawa suikastçıya baktı, sonra onu yere çarptı. Silahı da odanın diğer köşesine fırlattı.
"Seni piç!"
Suikastçının yüzünü örten çuvalı çekti. Gençti, kızıl kısa saçları vardı. Çocuğun koyu kahverengi gözleri ürkütücü bir şekilde boştu, tek bir parça duygudan bile yoksundu. Genç suikastçı tek kelime etmedi; Fukuzawa'ya baktı.
Fukuzawa arkasını döndü. Yan odadaki sekreterin göğsünde iki delik açılmıştı. Akan kan Sekreterin kıyafetlerini kırmızıya boyamaya devam ediyordu.
Katil, sekreteri vurmuşu.
Arkadan bağlı elleriyle.
Sekreter son bir kez Fukuzawa'ya baktı, ifadesi son nefesini vermeden ve çökmeden önce acıyla kıvrandı. Suikastçinin atışları inanılmaz derecede isabetliydi. Görememesine ve elleri bağlı olmasına rağmen hedefini tam isabetle vurmayı başardı. Üstüne üstlük, savaşın ortasında olmalarına rağmen Fukuzawa'ya aldırış etmemişti.
"Bu dünyada sadece misilleme var. İhanetin bedeli, ölüm."
Fukuzawa aniden, iki tabanca kullanan ve hiçbir duygu göstermeden hedeflerini soğukkanlılıkla öldüren kızıl saçlı genç bir suikastçı hakkında duyduğu bir söylentiyi hatırladı. Silah kullanma becerisi doğaüstüydü ve herhangi bir pozisyondan ateş edebilir ve asla ıskalamazdı. Sanki geleceği görebiliyordu. Fukuzawa gibi işi başkalarını korumak olan insanlar için yaşayan bir kabustu.
Onun adı... Oda'ydı.
Suikastçıyı yakasından tutarak kaldırdı ve koluyla boğma pozisyonuna aldı. Ardından diğer eliyle şah damarına baskı uyguladı ve beyne giden kan akışını yavaşlattı. Eğer bu çocuk Oda'ysa, öylece bilinci açık bırakmak bir kedinin nükleer bomba panelinde oyun oynaması kadar tehlikeliydi.
Çocuk boş gözlerle Fukuzawa'ya baktı. Sizi boğan kişiye atacağınız türden bakışlar değildi. Çok geçmeden, hiç direnmeden bayılmıştı.
Anlaşılan sekreteri öldürmekten başka bir şeyle ilgilenmiyordu.
Fukuzawa süikastçının bilincinin kapandığına emin olduktan sonra derin bir nefes aldı ve onu bıraktı.
"O adam bizim Bay Suikastçı mı?"
Fukuzawa diğer odadan gelen sese doğru döndü. "Polisi ara. Ve ambulansı," dedi emreder bir tonda.
"Polis yetmez mi? Yaniii, sekreter çoktan öldü zaten. Hepsinden önemlisi, yine işsiz kaldım. Bana yardım eder misin?"
Fukuzawa'nın başı dönüyordu.
Bu çocuğun nesi vardı? Az önce hemen yanındaki sekreter öldürülmüştü, bu tavır neydi?"
"Önce ambulans çağır!" Fukuzawa ayağa kalktı ve uzaklaşmaya başladı.
"Hey hey hey! Beni burada bırakma. Hani bana yemek ısmarlayacaktın? Bana yemek ısmarlaman demek, istediğim yerde istediğim kadar yemek yiyebilirim demek, değil mi? Ve yemek yerken durumum hakkında da konuşurum ve sen de pür dikkat beni dinleyeceksin demek, doğru, değil mi?"
Fukuzawa zor da olsa baş dönmesini durdurmayı başarmıştı.
"Sen-"
Dalgalı saçlı çocuk, yüzünde ışıl ışıl bir gülümsemeyle şunu söyledi;
"Ben Ranpo Edogawa. Bu ismi unutma!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dedektiflik Ajansının Anlatılmamış Kuruluş Hikayesi
ContoAnimenin 4. sezonunun ilk bölümlerinin uyarlandığı roman olan "The Untold Origins of the Detective Agency" nin çevirisidir.