nurhan abiden ayrılıp eve gidip hazırladığım valizlerimi alıp izmir otogara gittim. valizlerimi otobüse yerleştirip simit (izmirli piçlerin tabiriyle gevrek) ve ayran alıp otobüs kalkış saatine kadar biraz oyalandım. ve artık kalkış saati gelmişti. otobüse binip otobüsteki yerimi aldım. otobüs numaramı hiç unutmam 21 numaralı koltuk *
artık kalkış saati gelmişti. 1 yıla yakın kaldığım gavur izmiri terk ediyordum. günahlar şehri. normal insanın azınlık, gavat ve orospuların baskın olduğu şehir... sen benim hayatımı siktin bende senin ananı sikeyim...
her şeyi geride bırakmıştım. yeni bir hayat yeni bir düzen kuracaktım antalyada. bütün yolu uyuyarak gitmişim. uyandığımda kepez yolundan antalyaya giriyorduk. çok heyecanlıydım yeni şehir yeni umutlar. antalyanın girişinde kocaman bir atatürk heykeli gördüm direk.
hiç şüphesiz ki dünyanın en güzel yeri antalyadır yazıyordu. işte buydu sanırım yaşamak istediğim şehir.
otobüs sonunda otogara yaklaşmıştı. otobüsten indiğimde beni yemyeşil içinde havuzlar olan bir otogar karşıladı. otogarından bile etkilenmiştim şehrin. ne yapacağımı hiç bilmiyordum. ama cebimde yüklü miktarda param vardı. taksiye atlayıp "abi beni güzel ve çokta pahalı olmayan bir otele götürebilir misin dedim. şehir merkezine yakın olursa sevinirim." taksici beni doğugarajı diye bir yere götürdü. merkezi bir yerdi. taksiciye parasını ödeyip taksiden indim. karşımda duran ilk otele girip eşyalarımı yerleştirdim. elimdeki valizlerden kurtulduktan sonra biraz ortamı keşfetmek adına dışarı çıktım.
yürüye yürüye ışıklar diye bir yere geldim. etrafta bi sürü rus ve on numara hatunlar vardı. haması nemliydi. böyle eski ev şeklinde yapıların oraya yürüdüm daha sonra. sonradan öğrendim ki kale içiymiş. gittiğim yerleri daha kolay öğrenmek adına fotoğraf çekip fotoğrafın ismine o semtin ismini veriyordum. böylece bulmam ve hatırlamam daha kolay oluyordu. kale içine tam girmeden yan girişteki yola yakın maraş dondurmacısı gördüm. oradan kendime bir dondurma alıp içeri girdim.
beyler dondurmamı yiyerek geziyordum içerde. bi anda mariodaki labirentte gibi hissettim kendimi, her yer birbirine benziyor amk ama sürekli farklı yerlerdeyim. sora sora buranın çıkışına dönlendirdiler beni. üç kapılar diye bir yerden çıktım. burasıda tarihi bir yermiş. otelin adresini yazmıştım telefona. sora sora adresi bulup otele gittim. artık biraz dinlenmem lazımdı. sıcak bir duş alıp uykuya daldım.
Ertesi gün yeni şehirde yeni güne başlamanın heyecanıyla gözlerimi açtım. üzerime güzel bir şeyler giyinip dışarı çıktım. kahvaltılık atıştırmam lazımdı. bir pastane bulup kahvaltı yaptım. neyseki burada gavur izmirdeki gibi simide gevrek demiyorlardı. kahvaltımı yaptıktan sonra yürüye yürüye kapalı yol diye bir yere geldim. tarif etmem gerekirse, izmirdeki karşıyaka çarşısına benziyordu. ama daha güzeli. etrafta gezinen ruslar turistler, her tarafta döviz büroları, giyim mağazaları, parfümcüler. tam bir turizm yeri diyebilirim.
havuz başında bir yere oturup bi sigara içtim. sonra aklıma artık kafamı sokacak bir ev bakmam gerektiği geldi. bir iki esnafla konuştuktan sonra kapalı yolun arka tarafından çıkışta otobüse yönlendirildim. sora sora bulup otobüsle 100. yıl diye bir yere geldim. ankarada yaşadığımdan orada da 100.yıl olduğu aklıma geldi. böyle basit bir şey bile o an ki psikolojiyle mutlu etti beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pezevenklik Anılarımı Anlatıyorum
Non-Fictionhttp://www.incisozluk.com.tr/w/pezevenklik-an%C4%B1lar%C4%B1m%C4%B1-anlat%C4%B1yorum/ Halıdakisperm adlı kardeşimden alıntıdır ve tüm hakları ondadır ;)