Dün konser bugün ise date. İstanbul'u daha önce hiçbir köşesini ezberlememiş gibi gezmeye hazırlanıyorduk. Otel odasında son bir kere daha aynada kendime bakıp çantamı omzuma asarak odadan çıktım. Çıkmadan etrafa baktığımda valizimi aşırı dağıttığımı ve odaya gelince nasıl toplayacağımın hayalini kısa süreliğine kafamda kurmuştum.
"Abi vallahi çocuğun konusu hakkında hiç konuşmadım."
"Vira çok katı bu konuda Gece'nin hiçbir konuda fikri yok. Bir süre daha bilmemeli. Vira-" cümlesini tamamlayamamıştı. Ama ne konuştukları hakkında bir fikrim yoktu.
"Merhaba Aybars abi. Nasılsın" diyip sarıldım.
"Neyse abi biz kaçalım akşam geç olmadan geliriz zaten." dedi Utku onlar sarılırken bende kenarda bekledim. Sonra Utku önde ben arkada yürümeye başladık.
...
"Şimdi Venüs. Buraya ilk kez geliyormuşsun gibi hayal etmeni istiyorum. İlk kez geziyoruz Taksim'i tamam mı" dedi önümde durup. Taksiden meydanda inip İstiklal'in ters yönüne doğru hareket etmeye başlamıştık. Arkadaş gibi değildik. Yan yana yürürken tek sorunumuz ellerimiz sürekli birbirimize çarpmasıydı. İlk kez aşkı tadıyor gibiydim. Barışla ilişkim yalan ve sonun üstüne kurulmuş gibiydi. Gibisi fazlaydı hatta. Büyük bir hatayı yeniden canlandırmıştık. Ona teşekkürüm sadece müzik konusunda olmuştu. O babamın başka bir sürümüydü.
"Venüs değil mi o ?" diye bir konuşma duyduğumda durup o yöne baktım ve gülümsedim. "Fotoğraf çekilebilir miyizz?" diye yanıma geldiklerinde Utku da durdu.
"Utku bizi çekebilir misin" dediğimde gülüp başıyla onayladı ve uzatılan telefonu alarak bizi çekti.
"Çok teşekkürler. Harika bir sesiniz var."
"Sizin adınız ne" diye sordum kızlara. Hepsiyle tanıştıktan sonra Utku ile yürümeye devam ettik. Çantasındaki gözlük kutusundaki gözlüğünü bana verdi.
"Bugün çok kenara çekilip fotoğraf çekilecek insan çıkacak karşımıza. Bu kaçışın olsun." dedikten sonra elindeki gözlüğü alıp taktım. Farklı bir tarzı vardı. Kıyafetleri, aksesuarları, müziği.. Hepsi en uç noktalardı.
Bir sürü eski binanın önünden geçtikten sonra aşağı indik. Yolun aşağısı. İstiklal caddesinden bağımsız. Buralardan daha önce geçmemiştim. Ve onun dediği gibiydi her şey. İlk kez.
Dışarıda masası olan küçük bir kafeye oturduk. İçerisi çok dolu olduğu için dışarıyı seçti.
"Sen otur sipariş verip geliyorum" dedikten sonra içeri girip sipariş verdi. Bende montumun önünü açıp kolyemi düzelttim. Telefonumun ön kamerasını açıp kolyeme baktım. Hasiktir. Taşlarından biri düşmüştü. Annem kafamı kıracaktı.
"Ne oldu?" diyip yanıma oturduktan sonra o da montunun önünü açtı ve saçıma kaldırdığım gözlüğü alıp kutusuna koydu.
"Kolyemin taşlarından biri düşmüş" dedim.
"Annenin değil miydi düşmesi normal. Çok uzun yıllar" dediğinde ona şokla baktım. Bunu bilmiyordu. "Yani öyle duymuştum." diye düzelttiğinde burukça gülümsedim. Eskimesini kaldıramazdım.
"Evett. Latteleriniz. Afiyet olsunn" diyip bıraktı fincanları. Başımı salladım teşekkür anlamında.
Uzun bir süre havadan sudan ve konserden konuştuk. Sonrasında bana döndü.
"Venüs." dedikten sonra iç cebinden küçük bir kutu çıkardı. Hayır evlilik teklifi için çok gencim. Kutuyu açtığında ise içindeki tatlı kolyeyi gördüm. Siyah Kelebek. Kanatlarının etrafında bir sürü küçük pırlanta. Kutuyu bana uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kediler ve Geceler
ContoBu hikayenin bir açıklamaya ihtiyacı varsa hepsi içeride mevcuttur.