hyunjin yanındaki hemşirenin onu yönlendirmesine izin vererek kolidorun sonundaki merdivenlerden üst kata çıkmıştı. aşağı katlardaki kapılardan farklı olarak koyu kahverengi kapının önünde durdular, emily kapıyı açarak hyunjin'in içeri girmesi için bir kaç mırıltı çıkardı.
"burada bekle tamam mı hyunjin?" dedi emily. "ben diğerlerinin ilaçlarını hazırlamalıyım. bay lee birazdan gelecektir. onunla konuşmanız bittikten sonra ilaçların verildiği bölmeye gel, senin de ilaçlarını vereceğim."
hyunjin sadece başıyla onaylamakla yetindi ve kadının odadan çıkıp kapıyı kapatmasını seyretti. geniş odaya koyu ahşap mobilyaların ciddiyeti ve karamsarlığı hakimdi. sanki biraz da rahatlatıp uykusunu getiriyordu insanın. elleri tişörtünün uçlarında, emily'nin onu bıraktığı yerde sabit bir şekilde duruyordu. odayı gezen tek şey gözleriydi. ayaklarının altında hissettiği kalın yumuşak halı parmaklarını gıdıklıyordu. tam önünde kahverengi deri koltuk ve onun da önünde büyük ahşap çalışma masası vardı. solundaki duvara bitişik iki büyük kitap rafında çeşitli renklerde, kalın ve ince kitaplar diziliydi. yanda duvara asılı duran beyaz saati gördü. 10:12.
bitti. diye düşündü.
rafların yanındaki büyük demir korkuluklu pencerenin önünde, odasındakiyle aynı olan mavi çiçeklerden gördü. çalışma masasının üstüne bir kaç dosya ve bir sürü kağıt saçılmıştı. arkası hyunjin'e dönük olan bir resim çerçevesi çekti dikkatini. adımlarını yavaşca çalışma masasına doğru yöneltti. çerçeveyi bulunduğu köşeden aldı. kendi fotoğrafıydı. çimlerin üstünde uzanıyordu ve gözüne gelen güneşten korunmak için eliyle gözlerini kapatıyordu. yüzündeki kocaman gülümsemesi dikkatini çekmişti. bakışları bir anlık çerçeveden yana, dosyalardan saçılmış kağıtlara kaydı. resmi yerine bırakıp kağıtlarda gezdirdi bakışlarını. aşağıda gördüğü adamların fotoğraflarının olduğu ve bir birine zımbayla sabitlenmiş bir kaç kağıt.
lee felix/24 yaşında, han jisung/24 yaşında, yang jeongin/19 yaşında.
isimlerini öğrenmiştim zaten. diye düşündü. aralarında sadece jeongin'le yaşıtmışız. oysa çok küçük duruyor. kağıtları bir bir üstünkörü incelerken en alttaki dosyada kendi ismini gördü.
hwang hyunjin/24 yaşında.
o an gerçekler bir tokat gibi çarpmış ve sanki daha yeni anlamaya başlamıştı olanları. üstündeki şoku atlatamadan kapının açılma sesi duyuldu. minho sakin adımlarla içeri girdi. bir anlık hyunjin'le bakışları kesişti ve hyunjin panikle elindekileri masaya bıraktı. masanın arkasından çıkarak yanda durdu. yapmaması gereken bir şeyi yapmış bir çocuğun suçluluk duyması gibi bir hali vardı.
minho yaptığını görmezden gelerek hafiften öksürdü ve hyunjin'in yanından geçerek çantasını masasının arkasındaki sandalyesine bıraktı. "oturmak ister misin?" dedi masanın üstündeki kağıtları toplarken. hyunjin onu içinden onaylayarak sessiz kalmış ve deri koltuğa adımlayarak oturmuştu. gözleri minho dışında her yerde gezerken ellerini dizlerinin üstünde birleştirdi. aklındaki sorular yeterince fazla değilmiş gibi üstüne milyonlarcası daha eklenmişti. kendisini sebebini bilmediği bir şekilde deney faresi gibi hissediyordu.
minho, hyunjin'in huzursuz olduğunun farkındaydı. görmemek için kör olmak gerekirdi. bacağını hafif hafif sallaması ellerinin de hareket etmesini sağlıyordu. kağıtları masada bir araya getirip dosyanın içine yerleştirdi. gözüne köşede duran resim çarptı ve dün odasından çıkmadan önce çerçeveyi masasındaki bölmeye bırakmayı unuttuğu için kendisine küfürler yağdırdı. nereden bilebilirdi ki, bu sabah her şeye yeniden sıfırdan başlayacağını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forget me not | hyunho
Fanfiction"seni yeniden unutacak mıyım?" diye sordu hyunjin. sesindeki tını, sorduğu sorunun cevabını çoktan bildiğini belli ediyordu. usulca parmaklarıyla oynayan ellerini tuttum. "ben hep seninle olacağım. sana verdiğim her çiçekte, baktığın her mavilikte b...