7

177 34 7
                                    

kapı tıklama sesiyle yatağında kıpırdandı hyunjin. bölünen uykusuyla bilinci yerine gelirken gözlerini kırpıştırdı. "saat 9." dedi emily kapıdan.

hyunjin yatağında yan dönüp kadına baktı. "ah, doğru ya," dedi kadın elindeki deftere bir şeyler karalarken. "her saat size bakmaya geliyorum, aynı zamanda saati söylüyorum. kontrol etme amaçlı, prosedür yani."

hyunjin onaylayan mırıltılar çıkarırken başını yastığına gömdü. emily daha fazla beklemeyip odayı terketti. hyunjin uyku sersemliğini üstünden atıp yatağında doğrulurken jeongin'in yatağını boş bir halde gördü. üstünü değiştirip dışarı çıktı. diğerleri salonda hararetli bir sohbetin içindeydi. öyle ki, sesleri tüm kata yayılmıştı. hyunjin'i görmeleriyle sessizleştiler. "emily her sabah alarm görevi görür mü?" diye sordu hyunjin esnerken.

"sadece hafta içi." diye yanıtladı felix.

"hadi ya kahvaltı etmeyecek miyiz?" diye atladı jisung sigarasından bir duman alırken.

"ilaç sırası bize gelmeli, sonra." dedi felix başını koltuğun arkasına yaslarken.

"tanrım," dedi jisung. "hafta içinden nefret ediyorum."

hyunjin'in bakışları jeongin'e kaydı. genç, oldukça güler yüzlü görünüyordu, yerinde duramıyor gibiydi. "bu sabah çok mutlu görünüyorsun." dedi jeongin'e ithafen. jeongin bakışlarını oynadığı ayıcığından çekip hyunjin'e çevirdi. "bu gün dışarı çıkacağız." dedi heyecanla.

"ah, doğru bir de o vardı." dedi jisung oflarken. "bu soğukta götümüz donarak nereye çıkıyorsak zaten." sigarasının küllerini küllüğe bastırdı. "tanrım bana daha fazla sigara lazım." dedi.

hyunjin diğerlerine göz gezdirdi. "nereye?" diye sordu bacaklarını kendisine doğru çekerken.

"biz de bilmiyoruz." dedi felix. "haftada bir böyle çıkarıyorlar, hava almak ve 'topluma karışmak' için."

"ne ironi ama." dedi jisung.

"ilaç saati beyler." dedi emily kolidorun kenarında görünürken. "sizi sırayla alalım."

"ilk ben." diye atıldı jeongin yerinden kalkarak.

"sanki şeker veriyorlar." dedi jisung göz devirerek.

rutin ilaç seansı ve kahvaltıdan sonra gençler farklı köşelere dağılmıştı. hyunjin'in bakışları bir beyaz duvardaki eskimiş saatte bir de televizyondaki asla ilgilenmediği dizide geziniyordu. seansına kısa bir süre kalmıştı. bir anlık üşüdüğünü hissetti. televizyonu olduğu gibi bıraktı ve odasına doğru hızlı hızlı adımladı.

jeongin'i yatağında tüm dikkatini toplamış, bir şeyle ilgilenirken buldu. yatağına adımlayıp bıraktığı kalın kazağı alarak üstüne geçirdi. ardından genç oğlanın yanına oturdu. parıltılı yünler, çeşitli renkte ve boyutta boncuklar ve bir sürü iğne. "ne yapıyorsun böyle?" diye sordu merakla.

"bilmem," dedi jeongin, bakışlarını elindeki iğne ipliğine geçirilmiş boncuklardan ayırmadan. "eskiden ablam bunlardan yapardı. ne olduğunu bilmiyorum ama sanırım dekorasyon amaçlı, ya da sadece insana kendisini iyi hissettiriyor. en azından bana iyi hissettiriyor. ne zaman bunlardan yapsam ablamı yanımda hisseder gibi oluyorum. özellikle dışarı çıkdığımız günler yapıyorum, böylece dışarıdaki çocuklara bunları verebilirim ve onları mutlu edebilirim. benim gibi çocuklar." bakışlarını hyunjin'e çıkardı. "bu hoşlarına gider değil mi?" diye sordu.

"çok," dedi hyunjin. "eminim beğeneceklerdir. ablan seninle gurur duyuyordur."

"nereden biliyorsun?" diye sordu genç. bu soruyu beklemiyordu hyunjin. "bana kendisi söyledi." dedi.

forget me not | hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin