4

226 36 31
                                    

"eskiden," dedi minho. bir an durakladı. bu sahneyi o kadar çok yaşamıştı ki. "ailesiyle sorunları olan birisi varmış. ebeveynleri oğlanı çok baskılarmış, o yüzden sürekli kavga ederlermiş."

hyunjin bacaklarını altına alarak koltukda minho'ya taraf döndü. sol kolunu koltuğa dayadı ve başını eline yasladı. bu ufak, sıradan hareketleri bile minho'nun cümlesinin ortasında durmasını sağlıyordu. "sonra?" diye sordu hyunjin.

minho hafifçe öksürdü. "oğlanın derdini anlatacak kimsesi yokmuş." diye devam etti. "ailesiyle birlikte yeni bir şehre taşındıktan sonra okul arkadaşlarından da olmuş. vaktinin çoğunu yalnız geçirirmiş. genç oğlan her şeyi içine atarmış, aile sorunlarını bile. oğlanın hep yaptığı tek kaçış yolu varmış. ne zaman ailesiyle kavga etseler evden kaçıp yalnız kalabileceği bir yere gidermiş. neresi olduğunun bir önemi yoktu, bazen bir orman, bazen sıradan bir çocuk parkı, bazen de manzaralı bir köprü. yalnız kalmak onu sakinleştirir, sinirlerini yatıştırırdı. bir gün.." dedi ve yeniden durdu. "bir gün yine genç oğlan ailesiyle kavga etmiş ve gecenin bir yarısı evden çıkmış. yaz olmasına rağmen o gece sağanak yağmur yağıyormuş ve oğlan yağmur altında sırılsıklam olmuş. gidebilecek bir yer düşünmediği için öylesine atlamış sokağa. bir süre yürüdükten sonra gözüne bir okul bahçesi kestirip oraya doğru adımlamış. bahçeye girecekken karanlıkta birisiyle çarpışmış. o kadar sert çarpışmışlar ki, ikisi de kafasını tutup acıyla oldukları yerde kalmışlar..."

"kimmiş peki o?" diye atladı hyunjin. sesindeki heyecan barizdi ve bu minhonun dudaklarına belli belirsiz bir gülümseme yerleştirmişti. "oğlanla yaşıt başka bir oğlanmış. zayıf ve uzun boyluymuş. o da aynı oğlan gibi sırılsıklammış. oğlanın aksine o, yağmurdan kurtulmak için evine doğru gidiyormuş..."

kapı tıklamasıyla minho cümlesini bitiremedi. "gel." dedi.

emily kapıyı hafifçe aralayıp bir iki adım içeri girdi. "bay lee, hyunjin'in ilaç saati geçmek üzere." dedi kadın hyunjin'e bakarak.

"anladım emily." dedi minho. hafif öne doğru eğilip sadece hyunjin'in duyabileceği bir şekilde fısıldadı. "hikayenin devamını bir sonraki seansa saklayalım, olur mu?"

hyunjin onu başıyla onayladı. ardından minho emily'ye işaret etti ve ikili aynı anda ayağa kalktılar. emily hyunjin'in koluna girerek dışarı çıkararak refakatçilik etti. arkalarından el sallayan minho'nun yüzündeki hafif gülümseme, kapının kapanmasıyla solmuştu.

"anlamıyorsun!" diye bağırdı minho. "anlamıyorsunuz! ne sen ne de o şerefsiz sevgilin!"

"lee minho laflarına dikkat et!" diye çıkıştı annesi. "onu kabulleneceksin! aylar oldu alış artık buna!"

"kimseye alışmak zorunda değilim!" diye bağırdı minho. vücudundaki sinirin yüzüne hücum ettiğini hissediyordu. "onun yüzünden evimizden olduk! şu halimize bak." ellerini iki yana açarak bir iki adım geriledi. "sefil haldesin anne. o adam seni bitiriyor ve bunu göremiyorsun. görmek istemiyorsun. kabullenemiyorsun çünkü!"

"sus," diye bağırdı annesi. "yeter daha fazla saçmalıklarını duymak istemiyorum!"

alayla güldü minho. koltuğun üstündeki ceketini alarak dış kapıya ilerledi. "minho buraya gel!" diye bağıran annesinin sesi kulaklarında patladı. "oğlunla sevgilin arasında bir seçim yapmak zorundasın anne." dedi evden çıkmadan ve kapıyı çarpmadan önce.

kapanan kapının ardında durdu bir an. derin bir nefes aldı. ciğerlerine dolan nemli havayı hissetti ve o zaman farketti yağan yağmuru. başını yukarı kaldırarak koyu mavi gökyüzüne baktı. yaz vakti sağanak yağmur mu? diye düşündü. ceketinin altından giydiği kapuşonluyu başına geçirdiği gibi sokağa attı kendisini.

forget me not | hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin