"eriyeceğimi hissediyorum min." dedi hyunjin başını yanda uzanmış sevgilisine taraf döndürürken. okul bitimine bir haftadan az bir süre kalmıştı ve artan sıcaklık çekilecek gibi değildi.
ani kararla minho'yu evinden almış ve onu ilk kez gördüğü yere, evinin biraz ilerisindeki parka sürüklemişti. sırtına hafif hafif batan çimleri gıdıklanmasını sağlarken, güneşten korunmak için kolunu gözüne atmış sevgilisini izledi bir süre. dudakları hafif aralıktı ve yanda duran eliyle, hyunjin'in avucunda belirsiz şekiller çiziyordu. minho'nun sıcakta asla konuşamadığını biliyordu. sanki her şey gibi onun enerjisi de buharlaşıp havaya karışıyordu. çimlerin arasına karışmış kahve tutamlarının uçlarında oluşan su damlacıkları belirgindi. "ben çok ateşliyimdir, ondan." dedi gülümserken.
"hiç de bile." dedi hyunjin avucundaki parmakları kavrarken. minho kolunu çekerek uzun olana bir bakış atmaya çalıştı ama gözüne gelen güneş, bakışlarını kıskamasına neden olmuştu. "yalan söylemek hiç hoş bir şey değil hyun." dedi.
"yalan söylediğimi kim demiş?" diye üsteledi hyunjin muzipce sırıtırken. minho yalandan şaşırmış gibi yaparken birleşik olan ellerini hyunjin'in başının üstünde birleştirdi ve hyunjin ne olduğunu anlamadan üstüne çıkan oğlanı izledi. "yani ateşli değilim öyle mi?" diye sordu minho.
"tanrım, min." dedi hyunjin. "biri görecek."
"önce sorumu cevaplamalısın." diye üsteledi minho, yavaşca pembe dudaklara yaklaşırken. "tamam, tamam." dedi hızla hyunjin. "çok ateşlisin, kabul."
"ha şöyle." diye fısıldadı minho dolgun dudakları öpmeden önce. ardından gencin üstünden kalkmadan iki yandan çimler kopararak üstüne yağdırdı. hyunjin elleriyle kendisini korumaya çalışsa da bir yağmur misali üstüne dökülüyordu çimler. "yazın ortasında yağmur yağdırdım senin için." dedi minho alayla. "ceza veriyorum demiyorsun da, aşk meşk ayağı yapıyorsun."
"kalbimi kırıyorsun ama." dedi minho dudaklarını büzerek. her tarafı çim olmuş sevgilisinin görüntüsü gözüne tatlı gelmişti. cebinden telefonunu çıkararak hyunjin'e çevirdi. "gülümse."
"birden mi?" dedi hyunjin elleriyle yüzünü kapatırken. "çirkinim şimdi olmaz."
minho gencin elini yüzünden çekmeye çalışırken kaşlarını çattı. "saçmalama hyunjin." dedi hafif kızgınlıkla. "her türlü güzel çıkacaksın, hadi." hyunjin'in ellerini yüzünden çekerek kocaman gülümsemesini sağladı ve birlikte olan anlarını ölümsüzleştirdi.
aradan geçen aylar hastanedeki herkes için normal geçiyor gibiydi. hyunjin haftanın belirli günlerinde minho'yla seans yapıyor, duygularını anlamaya ve eski yaşantısına dair kırıntıları hatırlamaya çalışıyordu. hatta seungmin ve chan ile telefonda konuşmuştu. minho'ya onları hatırladığını anlatmış ve uzun uğraşlar sonucu kısa süreliğine de olsa konuşmak için ikna etmişti. onları göremese de seslerini duymak iyi gelmişti. hyunjin'e bir sürü güzel sözler söylerken en kısa sürede her şeyin yoluna gireceğini ve o zaman onu ziyarete geleceklerini söylemişlerdi.
günlüğüne yeni şeyler yazarken, bir sürü de resim çizmişti. eskiden nasıl çizdiğini hatırlamasa da parmakları bu işe alışık gibiydi ve kendiliğinden bir şeyler çizerken buluyordu kendini. minho hâlâ onun için her seferinde yeni mavi çiçeklerden getiriyordu. beniunutma çiçeği.
her seferinde nasıl ona haber vermeden minho'nun çoktan çiçeklerin solduğunu ve yenisini getirmesi gerektiğini bildiğini anlayamıyordu. ama bu durumdan şikayetçi değildi. bu çiçekler tarif edemediği bi şekilde onu rahatlatıyordu. öyle ki emily'den izin almış ve hastanenin dışında küçük bir bölmede beniunutma çiçekleri ekmişti. her sabah çiçekleri sularken jeongin ona eşlik ediyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
forget me not | hyunho
Fanfiction"seni yeniden unutacak mıyım?" diye sordu hyunjin. sesindeki tını, sorduğu sorunun cevabını çoktan bildiğini belli ediyordu. usulca parmaklarıyla oynayan ellerini tuttum. "ben hep seninle olacağım. sana verdiğim her çiçekte, baktığın her mavilikte b...