Herkese Merhaba. Birkaç yeni çalışmam var ve tamamını buradan sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak kitap basıldıktan sonra sözleşmem gereği burada sadece bir kısmını bırakacak, gerisini sileceğim.
Keyifli okumalar dilerim. Beğendiğiniz çalışmaları voteleyip yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Sonbaharın solgun güneşi batı yakasına doğru çekilmeye başladığında çıkan rüzgar esintisi ağaçların tepesini sallıyordu.
Gri gökyüzünde birkaç beyaz bulut yüzüyor, sararmış çınar yaprakları kaldırım ve yolları süslüyordu. Çoğu dubleks şeklindeki müstakil evler asfalt yolun iki yanına diziliydi. Geniş bahçelerden yola taşan ağaçlarda hala kuşlar cıvıldıyor, bazılarında sincaplar daldan dala koşturuyorlardı.
Varlıklı ailelerin yaşadığı bu muhitte çoğu ev lüks ve gösterişte birbiriyle yarışırken bazı yapılar mütevazılığını koruyarak komşular arası sessiz rekabete en sade halleriyle kafa tutuyor gibiydiler. İki yanda uzunlu kısalı yapıların uzayıp gittiği sokağın içi havanın daha sıcak olmasının etkisiyle geneline göre bugün daha hareketliydi.
Bir köşede küçük bir çocuk topluluğu oyun oynuyor, onların biraz ilerisinde yaşlı bir adam ile genç bir kız evin önündeki merdivende oturmuş sohbet ediyorlardı. Çocukların eğlenceli çığlıkları çoğuna ölüm sessizliği sinmiş evlerin camlarında çınlarken, bazı evlerin pencerelerinden kısa bir süreliğine hayaletimsi bir silüet bir anlığına pencere önünde beliriyor, bir şeyleri ölçüp biçer ya da kontrol edermiş gibi bakışlarını etrafta gezdirdikten sonra tekrar kendi kasvetli hayatına çekiliyordu.
Bu sokakta bütün çocuklar birbirini çok iyi tanıyordu ama iş yetişkinlere gelince değişiyordu. Çoğu sadece sağındaki ve solundaki komşuları ile samimiyet kuruyor, çok az insan sokağın sonuna kadar tüm ev sahiplerini tanıyordu. Hiç kimse bir diğerinin etlisine sütlüsüne karışmıyor, bir çoğu sokak içi mecburi samimiyeti merhabadan ileri taşımıyordu.
Sokak olağan rutininde ilerlerken bu bahçeli evlerden birinin önünde şimdi bir kargo arabası duruyordu. Arabanın hemen yan tarafındaki kaldırımın üstünde ise kargocu elindeki listeden bir isim aramakla meşguldü. Karşısındaki genç kıza mahcup bir edayla gülümserken gözleri hala listedeki isimleri tarıyordu.
"Hay Allah. Daha az önce elimin altında tutuyordum. Nereye kayboldu bu isim."
Azize bahçe kapısının önünde, kargocunun hemen karşısında durmuş paketlerini almayı beklerken huzursuzdu. Kargocu ismini ararken sağ eliyle gergin bir şekilde boynunu ovaladı. Ara ara kısa bir anlığına sağ ayağının üstünü sol bacağının baldırına sürtüyordu. Gergin bakışları kısa bir süreliğine etrafta geziniyor ve son durak kargocu oluyordu.
Usançlı bir nefesi dudaklarının arasından yeni azat etmişti ki hemen yan evinde oturan yetmiş yaşlarındaki Aydan Hanım bahçe kapısında göründü. Beş yüz yetmiş iki nüfuslu bu küçük kasabanın sakinlerinden biriydi. Burada doğan yaşlı kadın, yıllarca hemşirelik mesleğini yerine getirmek için şehrin merkezinde çalıştıktan sonra emekli olunca tekrar doğduğu kasabaya yerleşmeye karar vermişti. Saniyeler içinde kaldırımı geçerek yola çıktı.
Elinde tek yoldaşı olan pomeranian cinsi köpeğinin tasma ipini tutuyordu. Her gün rutin olarak yaptığı gibi bugün de köpeğini yürüyüşe çıkarmıştı. Heyecanla öne atılan köpeğine ayak uydurmaya çalışırken adımlarını sık atıyor, arada öne doğru eğilmek zorunda kalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sirayet
Science FictionNe olduysa o gece oldu. Sanki cehennemin kapısı açık unutuldu. Acı çığlıklar sokaklarda yankılandı, bitmek bilmeyen kovalamacaların ardı arkası kesilmedi. Ya ebe sobelendi ya da yakalanan hayattan elendi. Kıyamete beş kala, saf kötülüğün ortasında...