Bir ay sonra...
Apar topar giden askerler tekrar geri dönmedi. Kimse kasabada geriye kalan sakinleri tahliye etmedi ya da artık salgının kontrol altına alındığına dair bir bilgi vermedi. Televizyon kanalları normale dönmedi ve askerler çekildikten iki hafta sonra elektrikler, birkaç gün sonra da sular tamamen kesildi. Kış mevsimine girildiğinden sıcaklıklar daha da düştü ve geceleri ayaz, gündüzleri daha soğuk geçmeye başladı.
Geride kalan insanlar açlıkla, susuzlukla ve soğukla imtihan olurken kimse korkudan diğerinin kapısına gidemiyor, insanlar hayatlarını tehdit eden bu durum için herhangi bir çare bulamıyorlardı. Geride kalan kasaba sakinleri sadece evlerinin penceresinden birbirlerine korku dolu bakış atmaktan öteye geçemiyorlardı. Azize onlara göre biraz daha şanslıydı. Çünkü onun kaldığı evin arka bahçesinde çok eski de olsa aktif bir kuyu ve evinin çatısında güneş paneli vardı. Güneş paneli annesinin hasta olduğu zamanlarda elektrik kesimine önlem olarak solunum cihazı durmasın diye yapılmıştı. Sadece cihazı çalıştıracağı için de wattı pek yüksek değildi. Gerçi kış ayında güneş panelinin pek faydası olmasa da genç kız elektrikler gittiğinden bu yana paneller sayesinde yemeğini pişirmiş, elektrikli sobayı birkaç saatliğine de olsa çalıştırıp ısınabilmişti. Ancak kışın daha çetin zamanları geldiğinde elindeki bu kaynakların onu hayatta tutmaya yetmeyeceğinin farkındaydı. Özellikle idare etmeye çalıştığı erzaklar artık iyice azalmıştı. Kemeri çok sıkarsa ancak bir hafta daha idare edebilirdi.
Genç kız durumun vahametinin farkında olarak günlerdir düşünmüş ve bir çıkış yolu aramaştı ancak dışarı çıkıp yemek aramaktan başka çaresi olmadığını sonunda kabullenmek zorunda kalmıştı.
Askerler gittikten sonra hepten çatı katına yerleşen genç kız ilk olarak çatı katını temizleyerek tozdan arındırdı. Sonrasında pencere önündeki küçük alana halı serip yatmak için döşek ve birkaç yastık koydu. Geceleri çok üşüdüğü için birkaç battaniye ve elektrikli soba vardı. Koca alanı ısıtmak zor olacağı için Azize bulunduğu küçük alanı köşede duran sunta ahşaplar ile kapatarak küçülttü. Babası bu suntaları kendisi için bir atölye kurmak adına taşımıştı çatı katına ama eşinin aniden çıkan hastalığı ve sonrası ona bu fırsatı hiç vermemişti. Neyse ki şimdi Azize babasının bıraktığı bu mirası hayatta kalmak için kullanıyordu. Atölye için birkaç yere yapılmış priz de cabasıydı. Genç kız bu sayede neredeyse hiç aşağı inmiyordu. Küçük elektrikli ocağı, tost makinesi, su ısıtıcı gibi ufak aletleri çatı katına taşımış, aşağı inmek için gereken sebepleri minimuma çekmişti. Bir köşede bekleyen dolu su bidonları ona güven ve gece daha iyi uyuma rahatlığı veriyordu. Bir de şu yemek işini çözerse bahara kadar dayanabilir, ağaçlar yeşermeye başladığında arka bahçedeki dut ağacının yapraklarını yiyerek bile hayatta kalabilirdi. Ancak şimdi dışarı çıkması ve yiyecek bir şeyler bulması şarttı.
Birkaç gündür bunun planını yapan Azize o sabah kalan son yemek kırıntılarını da yedikten sonra harekete geçmeye karar verdi. Çok uzaklaşmayı düşünmüyordu. Sadece evin yakınlarında bir tur atacaktı ki hastalığının bundan fazlasına izin vermeyeceğinin de farkındaydı. Genç kız heybe şeklindeki çantasını çapraz olarak taktıktan sonra botlarını ayağına geçirdi. Üzerinde kürklü bir kaban olmasına rağmen kapıyı araladığında soğuk hava bedenini ürpertti. İçinden 'hemencecik etrafa bakıp döneceğim' diyerek kendini telkin ederken dışarıya ilk adımını attı. Bahçe kapısından çıktığında aklına gelen şeyle hızla eve geri döndü ve kapının ardında duran uzun sopayı eline aldı. olur da o hasta insanlardan biriyle karşılaşacak olursa kendisini bu sopayla koruyacaktı.
Genç kız elindeki sopayı iki eliyle kavrayıp bir tehdit unsuru gibi havada tutarak bahçe kapısından çıktığında gözüne ilk ilişen yolun biraz ilerisinde birbirine girerek kaza yapmış üç araba oldu. Kaldırımlar ağaçların yapraklarıyla kaplanmıştı ve etrafta herhangi bir yaşam emaresi yoktu. Dün gece yağan yağmurdan dolayı yerler ıslak, hava nemliydi. Gökyüzü kapalı, kasaba hafif sisliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sirayet
Science FictionNe olduysa o gece oldu. Sanki cehennemin kapısı açık unutuldu. Acı çığlıklar sokaklarda yankılandı, bitmek bilmeyen kovalamacaların ardı arkası kesilmedi. Ya ebe sobelendi ya da yakalanan hayattan elendi. Kıyamete beş kala, saf kötülüğün ortasında...